𝙏𝙬𝙚𝙡𝙫𝙚

147 17 49
                                    

Öɴᴄᴇʟɪᴋʟᴇ ᴍᴇʀʜᴀʙᴀ, ᴅɪɢ̆ᴇʀ ʙᴏʟᴜᴍᴜ sɪɴᴅɪʀᴇʙɪʟᴅɪʏsᴇɴɪᴢ ʜᴇʟᴀʟ ᴏʟsᴜɴ ᴄ̧ᴜɴᴋᴜ ʙᴇɴɪᴍ ᴏ ʙᴏʟᴜᴍᴜ ʏᴀᴢᴍᴀᴍ ɴᴇʀᴇᴅᴇʏsᴇ ᴜᴄ̧ ɢᴜɴᴜᴍᴜ ᴀʟᴅɪ
Uʏᴀʀɪ:Bᴜ ʙᴏʟᴜᴍ ɢᴇʀᴇɢ̆ɪɴᴅᴇɴ ғᴀᴢʟᴀ ᴅᴜʏɢᴜsᴀʟʟɪᴋ ɪᴄ̧ᴇʀɪʀ:)

Flashback

Biraz karşısında dikilen beden, sadece şaşkınlıkla bakıyordu. Bir mimik bile oynatamıyor, yalnızca bakıyordu sevdiğinin acı çeken bedenine. Bembeyaz ve canını vereceği o yüzünün üzeri, artık kıpkırmızı çiziklerle doluydu. Uzun saçları dağılmıştı, dışardan bakıldığında nefes bile alamıyor gibiydi. Böyle durmanın ne bir mânâsı vardı ne de bir faydası. Tir tir titreyen küçük beden, büyüğünün yanına gelip diz çöktü yavaşça. Minik ellerini gezdirdi çiziklerin üzerinde, eskiden pamuk gibi olan şaçlarının üzerinde, bağlı kalmaktan soğumuş ellerine.. Belkide sadece onu bekliyordu ellerini tutmak için büyük, aniden sıkıca tuttu sıcacık elleri. Süzüldü gözlerinden kanlı bir yaş, sonra bir tane daha, bir tane daha. Gözlerini açamasa bile, şuan hayal ediyordu sarı saçlı bedeni. Gülerken kısılan gözlerini, burnundan yukarılara uzanan çillerini. Zarif bedenini, kahkahasını. Ellerini sıkan sevdiğine karşılık, daha fazla vakit kaybetmemeleri gerektiğini aklına getirdi. Yanında bulundurduğu çakı ile çok dikkatlice kesti ellerindeki kalın halatı. İki elinin iplerini de kestikten sonra, Hyunjin'i kollarının arasına aldı. Donmuş beden titremeye başladı, dişleri birbirine vurarak sesler, anlaşılmayan mırıltılar çıkarıyordu. Ancal indiği merdivenden yarı baygın bir beden çıkarmak neredeyse imkansızı başarmak gibiydi, ki o sırada ikisininde fark etmediği cam kapıdan bir anahtar sokuldu, ikinci çevirilişte açılan kapının ardından çıkan adam Felix'in afallamasına sebep olmuştu. Aslında bunu yapmazdı hiçbir zaman küçük olan, başkalarına yaptırdırdı. Lakin şuanda yapmak zorundaydı, kollarının altında tuttupu sevgilisini dahada sıkıca bastırdı kendisine. Tetiği çekti, artık geri dönüşü yoktu çünkü daha arkasını bile dönmeye cüret etmeyen adam, şuan ise kafasına yediği kurşunla yemek getirdiği tepsisiyle yere yığılmış halde yatıyordu. Bu sefer yaş süzülen büyüğü değil o idi, çıkan tepsi sesleri yankılanmıştı adamın geldiği koridorda. Artık kayıp edebileceği tek bir saniyesi bile kalmamıştı. Oradan çıktılar, bir cinayet suçlusu ve masum bir adam olarak da olsa...

Flashback End

Bir kaç gündür ya da haftadır mı demeliyim? Artık neredeyse bitkisel hayata dönecekti Felix, o gün kurtardığı büyüğünü getirmişti evine. Akşam uyurken çok kez kontrol etmiş, yemeğini yedirmiş bakmıştı. Eskisi gibi değildi o, ancak yaşadıklarından sonra normal karşılamıştı küçük. Ta ki sabah onu yatağında bulamayana kadar. Her yeri aramıştı tabiki bir yeri unutuyordu, mezarlığı.

From Hyunjin;

Hayatım sadece merakım ve gereksiz 'kahraman olma' çabası gibi saçna duygular için mahvoşmuş gibi hissediyordum, ancak bir yanımda diyor ki; hayır Hyunjin, senin bir suçun yok sadece kız kardeşin için yaptın, kendine verdiğin söz için yaptın, yıllarca içinde büyüyen intikam ateşine bir yağmur yağdırmak için yaptın. Halbuki bu duygulara kulak vermeliydim belki de, doğru duygulara..

Evet, niye mi böyle düşünüyorum? Siz olsanız, yıllardır tek ailenizden olan masum ve daima sizin iyiliğinizi arzu eden birinin ölümünü, haftalardır sizden sakladığını öğrendiğinizde ne tepki verirdiniz, pekala evet bunu yaşamıştım. O pisliklerin elinden kurtultuğum an, aklıma gelen iki isim vardı. Birincisi annem, ikincisi ise Felix olmuştu, aslında Felix'in gelmesi şüphe edici bir düşünceydi lakin, bunu içimde tartışacak kadar bile büyütemedim yaşadıklarım arasında. Korktum, herşeyden belki de? Eve geldiğimizde sormaya utandım annemi, benim için cinayet işleyen o adama geldiğim gibi annemi soramadım. Aslında anlayacağını biliyorum, biliyordum. Yapamadım, olmadı. İlk geldiğinde burnumda hissetiğim o kokuyla açmıştım kan çanağından farkı bile kalmayam gözlerimi, onun için cesur olmalıydım. Oldum da, oldu bu sefer, dört haftadır annemin daha yeni yapılmış mezar taşının başında kahrolmaktan başka yapabileceğim bişey kalmamıştı, havalar soğumuştu ancak annemin yanında hiç bişeydi bu soğuk, bu soğuk asla özlemden daha fazla olamazdı. Sanki buradayken gerçekten beni kolları arasına alıp ısıtıyormuş gini hissetmiştim. Bir diğer o kahrolma sebebim, üzerinden yıllar geçse bile annemin yanında uyuyan minik meleğimdi, Yeji. Mezar taşında çok güzel güldüğü bir fotoğrafı çerçeveliydi, bunu öldüğü günden birkaç gün sonra, annemle koymuştum. Evet, şimdi ise ikisinide kaybetmiştim yaşama sebeplerimin ikisine.

Ama niçin hala içimdeki bir umut kırıntısı, hayatta kalmam için yalvarıyor?

Çamur olmuş üstüme göz gezdirdim yavaşça, yırtış dizlerimin içinden gözüken soyulmuş kanlı dizlerim. Üzerimdeki incecik kısa kollunun üzerinde, göğüsümdeki çizik yüzünden yırtılan ayrımın içinde gözüken yaralarım. Acıtmıyordu, acıtamazdı. Daha fazla canım yanamazdı, bu fazla olurdu..

Akşam olmuştu, mezar taşına yasladığım kafamı neredeyse hareket bile ettirecek enerjim kalmamıştı. Bir kaç haftadır her ağladığımda, sanki sesimi duyup bana destek olmaya çalışan sokak kedisi gelmişti yanıma. Uzattığım bacaklarımın arasına girip çıkardığı tatlı mırıltılar, geceleri beni korkmaktan alıkoyan şeydi. Uzun süredir oynatmadığımı fark ettiğim mimiklerim istemsizce hafifçe gülümsedi, döküldü gözlerimden basit yaşlar. Şiştiğini hissettiğim göz altlarım artık göz kapaklarıma baskı uyguluyordu, bu da uyumaya zorluyordu. Kapatacağım gözlerimi aralatan tekrar ve öleceğim zamana kadar o olacaktı, Lee Felix...

Nᴇᴅᴇɴ ʙᴏʏʟᴇ sᴇʏʟᴇʀ ʏᴀᴢɪʏᴏʀᴜᴍ ʙᴇɴ ʏᴀ ᴏғ
Hᴇʀɴᴇʏsᴇ ᴇᴠᴇᴛ ʙɪʀᴋᴀᴄ̧ ʙᴏʟᴜᴍ ᴅᴀʜᴀ ᴋᴀʜʀᴏʟᴜᴄᴀᴢ ʏᴀᴘɪᴄᴀᴋ ʙɪsɪ ʏᴏᴋ:)
Sɪᴢɪ sᴇᴠɪʏᴏʀᴜᴍ, sɪᴢᴅᴇ ʜᴀʏᴀᴛɪ sᴇᴠɪɴ!

𝘼𝙜𝙚𝙣𝙩ʰʸᵘⁿˡⁱˣ  Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin