𝙉𝙞𝙣𝙚

177 23 67
                                    

Sᴇʟᴀᴀᴍ, ʏɪɴᴇ ᴏʙᴜʀ ʙᴏʟᴜᴍᴅᴇ ᴅᴇᴅɪɢ̆ɪᴍ ɢɪʙɪ ʙᴜ ʙᴏʟᴜᴍʟᴇʀ sɪᴋɪᴄɪ ɢᴇʟᴇʙɪʟɪʀ ᴀɴᴄᴀᴋ ᴏɴᴇᴍʟɪ ᴅᴇᴛᴀʏʟᴀʀ ᴠᴀʀ ᴋᴀᴄɪʀᴍᴀʏɪɴ ᴅᴇʀɪᴍ, ᴋᴇʏɪғʟɪ ᴏᴋᴜᴍᴀʟᴀʀ..


Hastanenin soğuk duvarlarına yaslı iki kafa, birinin gözlerinden akan kanlı yaşların haddi hesabı yok, birisi ise kendi acılarını kendi içine atmaktan başka çaresi, başka yolu yok. Her gün, bulaştığı pisliklerden, lekelerden kendini temizlemekten başka yolu olmayan.. Büyük olan hafifçe neredeyse artık ağırlaşmış o kafasını yavaşça hareket ettirdi. Ancak Felix'in omuzunda olduğunu görmesiyle sadece kalakaldı öylece. Kalkması gerekiyordu, ikiside buz tutmuştu. Annesi hatırladı genç adam, dünkü yoğun bakıma giderkenki o ölü gibi olan bembeyaz tenini, oraya giderken bile oğlum diye sayıkladığını işitmişti. Tam yoğun bakıma girmeden, bir isim daha sayıklamıştı tahlihsiz kadın, 'Yeji' dedi, 'Kızım' dedi, sesinin çıkabileceği kadar.. Şuansa, ne mi olmuştu? Doktorlar masum kadını, sopsoğuk gibi bir yoğun bakım odasına bırakıvermişlerdi. Neredeyse hiçbirşeye tepkisi yoktu, belkide şuan kimsenin haberi yoktu doktorların bile, tatlı rüyalara daldığından...

Merakına yenik düşen genç adam, uyandırmamaya çalışarak küçük olanını kalktı. Yüzünde leke yapan kanlı yaşları yıkadı lavaboya gidip, bitikti. Bitmişti, hayat onun için artık hiçti, belkide. Kanlı suratına çarptığı son sudan sonra, kafasını kaldırdığı an aynada gördüğü beden gözlerinin kocaman açılmasına sebep oldu. Kendiydi bu, bilmem kaç sene öncesiydi. Saçları dimdik, kısa hala aynı renginde duran çocuk el sallıyordu. Ön dişleri çıkmış, o şirin görüntüyü yakalamıştı. Üzerindeki kıyafetler, çizgili pijamalarıydı. Onu ona annesi almıştı her ne kadar ucuz kıyafetler bile olsa çok seviyordu küçük Hyunjin. Çocuk kocaman gülümsedi aynadaki adama, minik parmaklarıyla el salladı. Daha sonrasında, bir göz kapayıp açılmasıyla gitti o. Kalbi delice atan genç adam, dudaklarını araladı az da olsa dönmeye korktuğu arkasını döndü. Birşey yoktu, kafasını iki tana sallayıp tam çıkacaktı ki Felix'in içeri girmesiyle durdu.

"Oh, uyanmışsın"

"Evet, Hyunjin. Dünden beri hiçbirşey yemedin, hadi gel kafeteryaya inelim"

"Felix, sen evine git bak seni burda tutmaya hakkım-"

"Öyle bişey yok sevgilim" deyip göz kırptı küçük beden, sonrasında bir elini Hyunjin'in kolun koyup okşadı. Tepkisiz bakan genç adama karşılık sinirlendiğini düşünüp çekti. "Sanırım ileri gittim, üzgünüm. Ben kafeteryadayım gel"  asıl olan ise, uzun olanın şaşkınlığıydı. Dokunduğu için ne sinirlenmişti, ne de kızmıştı. Sadece daha önce böyle bişey yaşamamıştı.

Lavabodan çıkmak için adımladığında aklına önce annesinin yanına gitmek gelmişti, görüp gidecekti. Derin nefesler alıp verirken, ilerledi soğuk odaya. Birkaç santim ötesindeyken, camların arkasında gördüğü manzara gözlerinin kocaman açılmasına sebep olmuştu. Yutkundu, 'az öncesi gibi hayal görüyorum' diye geçirdi içinden. Fakat manzara, göründüğü gibiydi. Sedyede yatan masum kadının tam solunda bulunan, ona acınası bakışlarını yollayan siyah maskeli adam, cidden ürkütücüydü. Yaklaştığında ise, adam ayak seslerini duymuş gibi geri çekildi kadının yanından. Uzun, boğazlı kazak giymiş ve gerçekten 'ben zenginim!' diye bağıran saati cidden onu çekici kılıyordu. Ama bu kimin umurundaki?

Hızlıca bir maske kapıp girdi annesinin odasına, önce bir kolaçan etti iki adımlık odayı. Yoktu, az önceki adam sanki buharlaşıp uçmuş gibiydi. Bunu Felix'e anlatmalıydı, ancak ilk olarak annesine iyice bir bakmaktı. Yüzünde maskesinin olması rahatlığıyla sıkı sıkı sarıldı tepkisiz annesine, kadına giydirilen ince, uzun, mavi renkli hasta kıyafetine aktı kanlı yaşlar. Artık ağlamaması gerektiğini en iyi bilen kendisiydi, elinde değildi bu.

Bir süre daha durduğu ıssız odadan çıktı, istemeyerek. Onu bekliyen bir adam olduğunu unutmuştu, ilerlerken biraz düşündü. Felix'in neden yanında olduğunu, tabii ki başta bir sözleşme yapmışlardı o zaman küçük olanın sadece onu kullanacağını düşünüyordu. Şuansa gerçekten ona ayrı bir güven duygusu hissediyordu içten içe, ondan hoşlanıyormuydu? Oh hayır, nasıl olsa Hyunjin gay bile değildi değil mi? Pekala, keşke genç adam kendini kandırdığınında farkında olsaydı. Çarpıştığı kişiyle geriledi ve düşüncelerinden ayrıldı uzun adam, çarptığı beden her ne kadar düşeyazsada toparlamıştı yüzünü saklayan siyah şapkası ile maskesini daha da yüzüne örtmüş, hızlı adımlarla ayrılmıştı. Arkasından baka kalmıştı Hyunjin, tam özür dilemek için aralamış olduğu dudaklarına tıkmıştı lafı adam, sonra da çekip gitmişti. İnsanlar onu umursamazken, ben neden onları önemseyeyim diye düşündü kendince. 'Kafeterya' diye koskocaman yazan kapıdan içeri girdi, biraz dolandıktan sonra sonunda sıkılmış şekilde bacak bacak üzerine atmış bedene ilerledi. Yanaklarını şişirmiş telefonuyla uğraşıyordu, aslında o an istemedi değil uzun olan, istedi gidip yanaklarını mıncırıp öpebilmeyi. Karşısındaki sandalyeyi sertçe çekip kafeteryadaki dikkatlari üzerine çekmişti, karşısındaki küçük elindeki telefonu yavaşça bırakıp umusamaz tavrını takındı. Biraz tavır alması gerektiğinin farkındaydı, çünkü gerçekten onu o kadar önemserken aldığı karşılık canını sıkmıyor değildi açıkcası. İç çekti genç adam, bir birlerine boş ve anşamsızca bakıyorlardı. Sonunda aklına gelenle dudaklarını araladı Hyunjin.

"Bugün, lavabodan çıktıktan sonra annemin yanında biri vardı, siyah maskeli, şapkalı baya zengine benziyordu" tek kaşını kaldırdı küçük olan, onaylar gibi salladı kafasını aşağı yukarı, şaşırmıştı. Şaşırmamış değildi fakat ona belli etmek istemiyordu, sordu.

"Pekala, annenin herhangi bir akrabası ya da ııı bir arkadaşı?"

"Annemin babamla evlenmesini annesi ve babası hiç istememiş, ki doğru olanı yapmışlar. Annemse inat etmiş, evlenmiş, e tabi bunun üzerinede bütün akrabaları onla konuşmayı kesmiş.. Arkadaş olayına gelecek olursak, annem yataklara düştükten sonra bir daha dışarı çıkmadı. Zaten benden başkasını da göremezdi evde" tek nefeste anlattıkları, her ne kadar düz cümleler olsa bile nedensizce kalbi sızlamıştı Hyunjin'in, 'ne kadar yalnızmış' dedi kendince. Kendini asla düşünemiyordu, yıllar boyu kimseyle doğru dürüst muhattap olamadığını. Felix'in bakışlarını hissediyordu üzerinde, kafasını doğrultup baktı küçüğüne. Bir mimik bile yoktu, dümdüzdü bakışları. Bir anlam ifade etmeyen.. "Anladığın üzere, böyle. Şimdi, ne düşünüyorsun bu konuda?"

"Benim düşündüklerimi anlaman çok zor, bilemiyorum. Bak, Hyunjin ben çok sıkıldım tamam mı? Sana başta saçma sapan bir teklif sunmam gereksiz, saçmalığın tekiydi. İstiyorsan, ben Kardeşinin intikamını almak için bulurum babanı. Ben paramı alır, işimi bitiririm" böyle bişey sunması, Hyunjin'in beklediği ya da istediği mi demeliydim? Son şeydi, aslında Felix'le birlikte olduğunda istemsizce açılan yaraları sarılıyor gibi hissediyordu. Bu teklifini reddetse, neden reddetiğini bile bilmiyordu, yine de istemiyordu.

"Felix, gerçekten ben senle olmaktan rahatsızlık duymuyorum" bu kelimeleri, küçüğün yüzündeki sırıtışı arttırmıştı. Sormasını en istemediği soruyu sordu, büyüğüne.

"Hm, öyle mi? Pekala, o zaman neden?"

"Çünkü.. Öyle işte, kurcalamasan?" kibarca sorduğu soru, küçüğününde onu onaylamasına sebep oldu. Aslında Felix şuan, amacına ulaşmanın mutluluğunuda yaşıyordu. Çünkü asla bu sözleşmeyi bitirmeyi istememişti, biraz vicdan yapmasını istiyordu. Onu görmesini..

Bu güzel ortamı bozan tek şey, üst katlardan gelen o tok kurşun sesiydi.

Bɪʀᴀᴢ ᴇᴋşɪɴʟɪ ʙɪʀ sᴏɴ ɪsᴛɪʏᴏʀᴅᴜᴍ ʙᴜ ʙᴏʟᴜᴍᴇ, ᴛᴀᴍ ɪsᴛᴇᴅɪɢ̆ɪᴍ ɢɪʙɪ ᴏʟᴅᴜ, sɪᴢᴅᴇ ᴜᴍᴜʏᴏʀᴜᴍ ᴋɪ sᴇᴠᴍɪşsɪɴɪᴢᴅɪʀ!

𝘼𝙜𝙚𝙣𝙩ʰʸᵘⁿˡⁱˣ  Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin