10.BÖLÜM

19.8K 1K 62
                                    

"Bir kadını inciten oğlum olsa susmam. 32 senedir evladıma kaldırmadığım bu eli evladıma kaldırır süt hakkımı zehir eder cezasını kendim keserim."

Feride Hanım bu sinirli ve keskin konuşmasını duraklattığında, başını önüne eğdi. İçli bir nefes verdi ve ardından daha yumuşak bir tonla;
"Sen de haklısın, evlenip boşanmasında bir iş aramakta sen de haklısın... Hele ki yıllardır gördüğün erkek tipi seni böyle yaralayan bir erkek tipiyse her erkeği böyle sanmakta da çok haklısın. Eğer korkun bundan dolayıysa, yani eğer diyorsan ki babam dövdü, kocam da döver. Ben canımla oğluma kefilim kızım. Hatta oğlumla evlenirsen yaşadığın her şey geçmişte kalır. Okulun da biter hayırlısıyla..."

Ne düşündüğümü nasıl anlayabiliyordu...

Gözlerimde hüzünle baktım Feride Hanım'a.

"Neden boşandı oğlunuz?"

Sorduğum soruyla Feride Hanım'ın gözlerinde bir anda umut parıltısı yandı.

"Onu benim demem uygun olmaz, kendisiyle görüşürsen sana kendi der. Hatta dur fotoğrafı var getireyim de bir gör!" dedi heyecanla yerinden kalkmaya yeltenirken. Ani bir sesle durdurdum onu.

"Gerek yok Feride Hanım bakmayacağım. Oğlunuzun evlenmiş boşanmış olmasının ya da çocuğu olmuş olmasının da benim için bir önemi yok."

Kadın bana mutlulukla bakıyordu. Ne de olsa en az bir Esra Erol kadar başarılı bir iş çıkarmıştı.

"Annem benim adıma evlenmek istiyor demiş, siz de benim evlenmek istediğimi düşünmüşsünüz. Tamam burada bir problem yok. Lakin annem normalde bu eve temizliğe gelirken siz, bizi sarma sarmaya çağırmışsınız, oturmaya değil. Belki temizlik yerine sarma sarmaya çağırmayı bile lütuf olarak görüyorsunuz.... Ama fark etmez, siz annemi yine işe çağırmış yanında da beni istemişsiniz. Hani eskiden bohçacılar olur ya kaliteli kumaşları eve getir bakayım der gibi... Evinize istemişsiniz, evimize gelmemişsiniz."

Gözlerimi usulca yumup açtım konuştuklarıma sinirlenmemek için. Gözlerimi arka bahçede gezdirdim. Boğazdan gelen esintiyle bu bahçenin kesinlikle sakinleştirici bir etkisi vardı.

Daha kibar ve yumuşak bir edayla devam ettim;
"Aynen sofrada dediğiniz gibi Feride Hanım. Sen kızına değer vermezsen, başkası değer verir mi hiç? Sanırım bu durumda beni evinize çağırarak oturduğunuz yerden görücülük yapmanızı anlayabilirim. Sorun yine ailemden kaynaklı."

Kadın; "Hayır kızım, kesinlikle seni hakir görmek gibi bir niyetim yoktu..." diye açıklamaya çalışsa da ben oturduğum sandalyeden aheste aheste kalktım.

"Önemli değil Feride Hanım. Dediğim gibi kabahati kendinizde aramayın, çünkü aynen dediğiniz gibi... Suçlu olan benim ailem," dedim yeşil elbisemin eteklerini düzeltirken.

"Neyse bugün temizlik yaparken anneme yardım etmeyecektim ama madem annemi de buraya boşuna çağırmış oldunuz ben biraz yardım edeyim ona da bari paranız boşa gitmesin." dedim düz bir sesle.

Feride Hanım'ın dudakları hayretle aralanırken ben çoktan annemin yanına geçmiş ve ona yardım etmeye başlamıştım.

Annem bir terslik olduğunu anlasa da evden çıkana kadar ağzını açmamıştı.

Üç saat, bütün hırsımı çıkarırcasına mutfak tezgahlarını sildikten sonra annemle birlikte Çengelköy Kirazlıtepe minibüslerinin geçtiği yola doğru yokuşu ağır adımlarla tırmanmaya başladım.

Geldiğimizin aksine bu sefer annem benim arkamdaydı. Minibüs yoluna az kalmıştı ki sabırsızca arkamdan bana yetişti.

"Ne dedin de kadının yüzü kefen gibi oldu?"

"Kefen değildir o... Kefen olsa duramazsın. Rengi kaçmıştır. Sıcaktandır..." dedim umarsızca, annemi tiye alarak.

"Kız, bana bak! Sen işin ciddiyetinin farkında değilsin ama köteği yiyince oturur zır zır ağlarsın kenarda!" diye tıslayan annem koluma sarılarak beni bir anda ardıma kendine döndürmüştü.

"Bence siz işin ciddiyetinin farkında değilsiniz anne! Evlilik bu ha deyince olmaz. Ben okulumu bitirmenin derdindeyim, evlenmenin değil!"

"O yüzden mi sabahın köründe züppenin birine kaçtın?! Adam olsaydı seni yarı yolda bırakmazdı! Adam olaydı baban öyle telefonda kükredi mi tamam alacam ben o kızı bekle der iki saate de kapıya damlardı! Sen n'aaptın o züppe için..."

"TAMAM ZÜPPE TAMAAAM!" diye haykırdım bir anda yüzüme doluşan gözyaşlarımı salarken.

"Tamam hata yaptım! Tamam adam olmayan birini sevdim ve babamla senin beni darlamanızdan bunaldım ve ona kaçtım! SİZDEN KAÇTIM ANNE BEN, SİZDEEN!" dedim hıçkırıklarıma rağmen bağırarak.
"Ama söyle bana..." dedim incelen sesim yalvarır gibi çıkarken; "Geleceğimden önemli mi anne? Ben hata yapamaz mıyım? Ben insanım ve hata yaptım. Sevdim, yanıldım. Ben böyle yere düşünce siz de mi vuracaksınız bana ya?"

"Ohhh" dedi annem ağzını eğerek. "Oh, ne güzel hata yaptım! Gittim başkasının altına yattım! Siz de bana hiçbir şey etmeyin diyorsun." Sinirli bir şekilde öne eğildiğinde kelimeleri uzatarak sinirini kustu.
"Kızııım! Baban o kadar midesiz değil! Biz senin geleceğini düşünmesek okutur muyuz seni hiç? Ama sen kudurdun ayol! O arkadaş bu arkadaş, şuna özeneyim sevgilisi var, aman bunun gibi giyineyim de götüm biraz fazla belli olsun!" Ellerini bir sağa bir sola oynatıyor ve güya taklidimi yapıyordu.

Sessiz bir hıçkırıkla cevap verdim sadece. Her isyanda daha fazla kırılıyordum sadece. İsyan etmenin pek bir faydası yoktu.

"Yetti be, evlen gitsin kızım. Havana da başlarım sana da! Neyin havasını yapıyorsun sen, neyin? Senin anan temizlikçi kızım, temizlikçi! Kadının oğlu polis, senin gibi okumuş etmiş işte neyine beğenmiyorsun? Haa!... Dur dur. Evlenip boşandı diye mi? E kızım sen de kaçıp gittiğin adamın altına yatmadın mı? Sen de geçirdin o da geçirdi. Aynısınız! Kendini kaf dağında görme sakın!" dedi başını imayla sağa sola oynatırken.

Sadece hıçkırdım ne dersem diyeyim dinlemeyecekti.
İşaret parmağını yüzüme uzatarak salladığında;
"Ben bilmem Leyla! Adını Leyla koyduğuma koyacağıma pişman oldum aklın havada gözün oynaşta!" diye tısladı.

Dudaklarımdan bir hıçkırık daha inlercesine çıkarken, annem acımasızca devam etti.

"Bu polisi beğenmiyorsun ya, baban seni o kahveci Necat'a vermeyi düşünüyor haberin olsun. O da istemiş seni, hem de babana kahvenin yarısını da üstüne yapmayı teklif etmiş!"

"Saçmalamayın anne ne olur artık!" dedim isyanla ayaklarımı yolda teperken.

"On yaş büyük benden kahveci Necat! Bu da sekiz yaş büyük!" dedim yokuşun aşağısındaki evi havaya elimi çarparak gösterirken.

"Ya ben psikoloğum ya!! Bana kahveciyi mi layık görüyorsunuz?! Sekiz on yaş büyük birilerini mi layık görüyorsunuz?" dedim ince ve kulak tırmalayan çığlığımla.

"Ben görmüyorum Leyla! Ben görmüyorum ki kızım polisle evlensin dedim, kadına kibar kibar konuştum arayı yaptım. Ama sen kadını beğenmemişsin ya haspam, terslemişsin kadını!" dedi bir yandan kafasını tövbe tövbe der gibi sallayarak soluklanırken.

"Baban seni Necat'a verir kızım, haberin olsun! O leyla leyla uçan kafanı topla, tezden akıllıca davranmaya başla," dedi yoldan geçen minibüse el etmeye yanımdan hızla geçip giderken.

GİRİFTARHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin