Aldatılmış ve aldatıldığımı anladığım noktada ise çok kolay bırakılmıştım.
Aksine benim, Önder'i bırakmam lazımken, kendimi sokağın ortasında bırakılmış yol iz bilmeyen ufak bir çocuk gibi hissediyorum.
Yine bir çocuk gibi sesli ağlamaya başladığımda sahildeki bir kaç insan dönüp baksa da, bir şey diyen olmamıştı.
Samatya sahile kadar, sesli hıçkırıklarımla yürürken tek yoldaşım çıkan sesimdi. Bir bank bulduğumda boş, denize baktım ağlayarak.
Deniz bile teselli etmiyordu beni.
O İstanbul'un deniziydi, şair 'İstanbul'u dinliyorum gözlerim kapalı...' dediğinden beri, o da kimseyi dinlemeyecek kadar kibirliydi.
İstanbul'un denizi bile bana burun kıvırmıştı.
Saatler geçtiğinde artık sesim de ıssızlaştı. Bir kaç kırık burun çekmesi kaldığında geriye, sağ cebimden titreyen telefonun sesi geldi.
Arayanın annem olduğunu görünce, yüzüm sıkıntıyla kırıştı.
Onlar tamamen aklımdan çıkmıştı, bu gün Pazar'dı. Ve ben evden öylece gitmiştim. Muhtemelen yanında babam, ve kardeşlerim de vardı annemin yanında.
Telefonu açtığımda annemin kızmış ve hesap sorar sesi bağırmasa da gerginliği anlaşılır bir şekilde geldi.
"Leyla?! Neredesin sen kızım?" dedi sinirle.
Ağlayan sesim çatallı çıktı.
"Biraz dolaşmaya çıktım anne, gelirim bir iki saate..." dedim.
Arkasından babamın bağıran sesi telefonu kavradı.
"Leylaaa! Neredesin lan sen! Sıçtırtma çarkına! Gel lan hemen eve!"
Babamın sinirinden ürküp onu sakinleştirmek istedim.
"Sadece biraz dolaşmaya çıkmıştım, gelirim bir saate..." dedim cılız bir sesle.
Oysa babam hiç sakinleşecek gibi değildi."Başlatma lan dolaşmana! Okulun yok bir şeyin yok! Ne dolaşması! Hemen geliyorsun buraya, senin iflahını gevretirim! Gel lan hemen eve!" demesiyle telefonu yüzüme kapattı.
Aldatılmış olduğumu sevilmediğimi anlayan hüzünlü halimin üzerini bir korku örtmüştü. Aceleyle kalkıp, babam daha fazla bana kızmadan eve gitmem lazımdı.
Çünkü artık evimden başka gidecek başka yerim de kalmamıştı...
Ben Önder için, tir tir titrediğim babamı bile karşıma almayı göze almışken, o bana sadece bir hayal kırıklığı bahşetmişti.
Hızlı hızlı ilerlediğim eve geldiğimde, annem sinirden kıpkırmızı kapıyı açmıştı. On yaşındaki erkek kardeşim kapının biraz gerisinde;
"Abla babam çok kızdı, seni dövecek haberin olsun!" dedi çok basit bir şeyi haber veriyormuş gibi rahat.Çantamı portmantoya bıraktığımda, salonda beni bekleyen şeyden aşağı yukarı haberdardım. Yapacak bir şey yok diye düşünürken, gözlerim yerde ayak uçlarımda salona ilerledim.
Ben dışarıdan bakan biri için korkaktım. Ani cesaret dalgalarım gelse de, genelde hep korkaktım.
Babasından sevgi görmemiş, görse bile gördüğü sevgi bebekliğinde hatırlamadığı zamanlarda kalmış, ve dayak yemeye alışmış hiçbir kız çocuğu hayat boyu cesareti kişiliğine tam olarak oturtamazdı.
Hep bir özgüven ve cesaret sorunları olurdu.
Bu cesaretsizlik aptallık gibi dahi gözükebilirdi, ama benim gibi olan kızların, zeka problemi yoktu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GİRİFTAR
قصص عامة"Bu kadar şüpheye düştüysen gel bak anne, bakireyim ben!" dedim itiraz edercesine. Annem yüzünü iğrenç bir şey görmüş gibi kırıştırdı. "Bakireymiş! İçine girmeyince de bakireyim dersin tabi, oranı buranı ellettiysen bakire olsan ne olmasan ne?!" Ev...