Saçlarının kokusunu getiren rüzgarın canıma kastı
Gözlerine vuran Güneş'in ambere hasreti vardı
Baharı andırsa da bana gelişin
Son kullanma tarihi geçmiş gönlümün dört mevsimi de sadece kıştı.SERDAR'DAN
SERDAR
Arabada sağımda oturan Ozan, ağır yara almış gibi camdan tarafa sıvışmış sanki Asena'dan kaçıyordu. Asena arka koltuktaydı.
Gelirken Ozan'ın ardı ardına sorularına maruz kalmış olan yeni çöm, şimdi arabanın bu derin sessizliğine bir mana veremiyordu.
Artık buna en sonunda içerlemiş olacak ki; "İyi misiniz komiserim? Bir anda duruldunuz..." diye sordu çekingen de olsa büyük bir merakla.
O böyle sorunca gülmemek için dudaklarımı ısırdım.
"Haa.. Yok..." diyebildi Ozan. Zavallının sesi bile Asena'dan kaçıyordu.
Kıkırdamamı tutamadığımda karnım sarsıldı.
"Rahatsız filan mısınız?" diye sordu Ozan'ın cevabıyla hala rahatlayamamış Asena.
Ozan'ın yerine ben atladım söze.
"İyi, iyi Asena merak etme. Güzel deyip rüzgara rüzgara yürüdü hatta yürümek yetmedi bu abine, koştu durmaksızın. Dedim ben ona o kadar yürüme diye en sonunda böyle çarpıldı! Akşama toparlar inşallah," derken Ozan'a sırıtıyordum.
Ozan ise bana yapmacık bir tebessümle bakmakla yetindi ama içinden küfrettiğine bütün Trabzonspor formalarımı vermeye bile bahse girerdim.
Asena; "Aa... Geçmiş olsun komiserim," diye mahsun bir ifadeyle mırıldandı.
Ozan kesin şu an içinden öp de geçsin diyordu ama dışından sadece camdan dışarı bakarken mırıldandığı "Sağol..." duyuldu.
Asena'yı merkeze bıraktığımızda; "İstersen Tekin baş komiserle konuşayım, başka ekibe geçsin." diye teklif ettim. Neyin Ozan'a iyi geleceğini kestirmeye çalışıyordum.
Ozan; "Hayır ilk görevi onun, bir şeyleri yanlış yaptığını veya istenmediğini düşünürse ömür boyu meslek hayatında bunun tedirginliğiyle yaşar," derken tamamen içinden geçenleri söylüyordu.
"Evet..." diye belli belirsiz yorgun sesimle tasdikledim onu.
Kuzguncuk'tan Paşa Limanı'na giderken temmuz sıcağında çok iyi gelen boğaz havasının tadını çıkardım. Paşa Limanı Cafe'yi ben seçmiştim, annemin dayısının oğluna aitti. Bildiğim yer olması değildi seçme sebebim; sahilde, hemen yanı başına ufak teknelerin çektiği bu kafenin kafa resetleyici bir etkisi vardı.
Şayet benim de doğru ve mantıklı bir karar verebilmem için kafa dinginliğine ihtiyacım vardı.
Ozan'ın ağzını neredeyse bıçak açmıyordu ta ki Nusret dayımı görüp "Selamün aleyküm dayı!" diye benimle birlikte seslenene değin.
Bizi gördüğü gibi oturduğu kasa önündeki masadan kalkan dayım, şen ve nükte nükte patlayan sesiyle bize doğru geldi.
"Oo!... Hoş gelmişsiniz aslan parçaları!" derken iki elini de kucaklayacak gibi açtı.
Kafa selamıyla Ozan'la hızlıca tokalaşarak bana da geçtiğinde; "Yeğenim," diye bir daha ekledi.
"Hoş bulduk dayı," diyerek onun kasa önündeki masasına ilerlerken Cafer'e bağırarak el ettim.
"Cafer! Şu benim masayı boş ayarla koçum! Benim iki dakika orada bir görüşmem olacak!" derken işaret parmağımı havada döndürerek masayı gösteriyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GİRİFTAR
General Fiction"Bu kadar şüpheye düştüysen gel bak anne, bakireyim ben!" dedim itiraz edercesine. Annem yüzünü iğrenç bir şey görmüş gibi kırıştırdı. "Bakireymiş! İçine girmeyince de bakireyim dersin tabi, oranı buranı ellettiysen bakire olsan ne olmasan ne?!" Ev...