Bölüm şarkısı: Pim Stones - The life we could have had
Bölüm 25: Başını göğsüme yasla. Sana eskiden yaşayabilecek olduğumuz hayalin hikayelerini anlatacağım.
Rüyalar, insanın bulunduğu ruh haline, bulunduğu yer ve duruma göre mi şekil alırdı?
Eğer öyleyse cehennem ve cennetin tam olarak birleştiği o yerde olmalıydım.
Yanıyordum.
Vücudum çok sıcaktı, belki de terliyordum. Hatta tüm vücudum bir alarm verir gibi titriyordu. Gözlerimi açamıyor, tek bir parmağımı bile oynatmıyordum. Sıkışıp kalmış gibiydim. Nereye, nasıl sıkışmış olabilirdim? Böyle bir durum beni nasıl huzurlu hissettirebilirdi?
Bir mahkum, parmaklıklar arasında iyi hisseder miydi?
Bir mahkum değildim. Belki de öyleydim, bilmiyorum. Kafam çok karışık ama gözlerimi bile açmak istemiyor, bu huzurlu ortamın sönüp gitmesine müsaade etmek istemiyordum.
Ama bir an, burnuma dolan tanıdık koku beni yerle bir ettiğinde gözlerimi aralamak zorunda kaldım. Göğsümü delmek isteyen bir kalbim vardı. Nefesim kesiliyordu. Titreyen parmaklarım sıcak bir tene değiyordu. Bu teni biliyordum. Bu tene nefesimi veriyordum. Bu tende hayat buluyordum.
Tüm vücudumuz birbirine değiyordu ve ben hayatımda hiç tatmadığım kadar güzel bir uyku tatmıştım. Bunun farkındalığıyla birlikte gözlerimi tekrar usulca yumdum. Sanki tamamen uyanırsam bitecekti. İçimde bir korku yer ediniyordu.
Bütün gece aklıma doldu sonra. Gözyaşlarım, adımlarım, hıçkırıklarım. Gözyaşları, adımları, sitemleri.
Ruhum iç içe geçti bir an. Yaşanılan ve konuşulan her şey tekrar tekrar oynadı zihnimde.
Başımı onun göğsünden kaldırmak için hareket ettiğimde mırıldanarak kollarını bana daha fazla doladı. Uyanmasını istemiyordum ama yüzünü görmek için canımı bile verecek durumdaydım tam şu an. Ama önce burnumu göğsünde hareket ettirip, kokusunu içime çektim. Boynuna doğru ilerlediğimde, başımın altında tuttuğu koluyla beni boynuna bastırdı istemsizce. Şikayet etmedim, asla. Dudaklarımı, boynundan gelen eşsiz kokuyla birlikte tenine değdirdim.
Sonra zorlansamda başımı kaldırdım. Güzel yüzünü gördüm. Siyah saçlarının alnına dağılışını, dudaklarının hafif aralık kalışını, kirpiklerinin göz altına gölge yapışını tüm hayranlığımla izledim. Uyurken, güzeldi. Onu ilk defa uyurken görmüyordum ama ilk defa beraber uyurken görüyordum. Acımasızdı bu yüzden. Beni kolları arasına alıp uyuyacak kadar acımasızdı. Nasıl atıyordu kalbim bir bilse yapmazdı.
Belinde ki elimi tenine sürte sürte çekerek yüzüne doğru götürdüm. Korkuyordum ama ona dokunmak için can acıtıyordum.
Parmaklarım önce alnına düşen saçlara dokundu. Yavaşça geri attım tutamlarını. Yanaklarına avucumu bastırarak, baş parmağımı kapalı gözü üzerine değdirip gülümsedim. Ona böyle dokunmak güzeldi. Özgürce dokunmak, çok başka güzeldi.
"Taehyung," diye fısıldadım ama amacım beni duyması değildi. İsmini dudaklarım arasından dışarı bir nefes gibi vermek ihtiyacımmış gibi hissediyordum. Kirpiklerine sürttüm parmağımın ucunu yavaşça. Tüm yanağında dolaştırdım parmaklarımı. Derin uykusuna güvenerek onu doyasıya izledim, doyasıya sevdim.
Mutlusun.
Hiç olmadığım kadar.
Mutluyum.
Hiç olmadığın kadar.
"Taehyung." Gülümsedim. "Kim Taehyung." Dudaklarına doğru uzandım, fısıldadım. "Benim değerli Taehyung'um." Dudaklarını öptüm, geri çekildim. "Benim nefesim, Taehyung'um."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
After The Match •Taekook•
FanfictionÖyle tutkulu sevişiyoruz ki Aklım başımdan gidiyor her zerren için. Başka aşk tanımıyorum ben. Sadece seni biliyorum. •●•