Dancing with your ghost

388 19 11
                                    

Bölüm şarkısı: Sasha Sloan - Dancing with your ghost

Bölüm 15: Seni görmek her şeyden daha zor.

Sistem aynıydı.

Gece çökerse sabah suya gömülür ve tekrar gün yüzüne çıkana kadar gece dünyaya hakim olurdu.

Lakin benim için gecenin hiç gündüz olmadığı günler çoğunluktaydı. Düzenin için de düzensizlik vardı ve adaletin izlerini örten bir karanlık peydahlıyordu. Güneşin doğması, acının bittiği anlamına gelmiyordu. Yeni bir acının meyvesini haber ediyordu.

Düzeni kusursuz işleyen dünya, bir kişinin gecesinin sabahı olmadı diye dönmeyi bırakmıyordu. Oysa ki adalet kavramı tanrının yarattığı bir olaydı. Tanrı bile adaletini esirgiyorsa bizden, insan gibi aciz bir varlık neden esirgemesindi?

Güneş ve ay beraberlerdi. Asla kavuşamayan, sonları olmayan birer trajediydiler. Biri gider biri gelirdi ve bu böyle devam ederdi, böyle devam edecekti de. Bir şey imkansızsa, imkansızdır. İnsanoğlu elinden her şeyin gelebileceğini, her şeyi yenebileceklerini düşünür durur fakat bu böyle değildi.

Olmuyorsa eğer, gerçekten zorlamamak gerekirdi.
Çürümüş bir çiçeğe su vermek onu yalnızca boğardı.
Tıpkı yaşanılan olayların geçmişte kalmış olmasına rağmen eşelenmesi gibi. Bir yarayı ne kadar eşelersen acıyı o kadar büyütür ve iyileşme süresini uzatırdın.

Yaşamın ipleri tanrının elindeyken acı çekmemek mümkün değildi. Ay ve güneşin hikayesi de tanrının elinde tuttuğu iplerden birinde asılıydı. Parmak uçlarında özenle işlenmiş bir romanın sayfalarının izi vardı.

Romanın için de evrenin rolü yazılıydı.

Birbirlerinin ucundan sağlam bir iple birbirlerine bağlı dururdu ay ve güneş. Asıl ip tanrının elindeydi ve bunu bilirlerdi. Tanrı doğ derdi, doğardı güneş. Tanrı bat derdi, batardı güneş ve sıra ayın gökyüzünde parlayışına geçerdi.

Umutsuz bir bekleyiş vardı aralarında. İlk başta ikisi de kaçıyordu birbirinden. Nedeni var mıydı? Elbette vardı. Nedenin en büyüğüne sahiplerdi ve bu onlar için o kadar yorucuydu ki, biri bir daha yanmak istemiyor, diğeri bir daha geceye doğmamak için kendini yakıyordu. Çünkü biliyorlardı imkansız olduklarını. İmkansız olduklarını bildikleri için kaçıyorlardı her şeyden.

Birbirlerinden, duygularından...

Kaçtıkları yerden birbirlerine düşüyorlardı.

Her düşüşleri daha kuvvetli daha hararetliydi. Engel olamadıkları bir çekim vardı aralarında ama birleşseler kıyamet kopardı, biliyorlardı. Bu yüzden kaçmak ve saklanmak kolay geliyordu. Her şey en başta kolay geliyordu.

Ama kaçmak, git gide daha da zorlaşan bir savaş halini almıştı. Benlikleri ile bundan nefret ediyorlardı. Artık kaçmak, ölümün tatlı acı sularından birer yudum alıp intihara sürüklenmek demekti. Darağacında boyunlarından asılmak demekti.

Burada ki darağacı tanrının elinde tuttuğu ipler oluyordu. Ve gün geçtikçe ip ayaklarına dolanıyordu. Ay, artık sevgisini gizlemek, güneşten kaçmak istemiyordu. Yapabileceği bir şeyler olmalıydı. Aklından sürekli olarak geçen cümle buydu. Fakat yoktu.

Romanın sayfaları bir kere onlar için imkansızlığa yazılmıştı. Tanrının bile değiştiremeyeceği bir gerçek ile sonsuzluğa doğmuşlardı. Sonsuzluğun acısına gözlerini açmışlardı. İmkansızlığın olduğu yerde, umut gözlerini kapatırdı. Kapatırdı çünkü, o görmezse, imkansızlığın içinde olan acı çekenlerde onu göremez sanırdı. Bazen umut bile umutsuzluğa düşerdi.

After The Match •Taekook•Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin