Bölüm şarkısı: Lolo Zouaï - Desert Rose
Bölüm 11: Şu kara yazgımın, bedenime işlediği en kusurlu güzelliksin.
Seninle sevişmek için her şeyimi verirdim.
Bu sikik duygunun içimden sökülüp atılması için her şeyimi verirdim.
Beynim de dönüp duran tüm kelimelerini, içime işleyen sıcak nefesini, soğuk tenime değen cehennem kırmızısı bedenini. Başımı döndüren ve beni bu gerçeklikten kopartıp, yalancı bir manzaraya davet eden neyi varsa hepsini zihnimin yıkık dökük duvarları ardına itmek istiyordum.
İstiyordum çünkü iradesizleşmek istemiyordum. İradem beni onun karşısında ayakta tutuyordu. Ve dengem sarsılmak üzereydi. Kabul ediyordum ki sarsılmam çok yakındı. Yıkılabilir bir inşaat alanıydı her yanım. Dokunsa bana devrilecektim ama bunu göremeyecekmiş gibiydi.
Öyle ihtiras ile yaklaşıyordu ki bana, Jungkook, diyordum. Jungkook diren yoksa bu savaşın yıkık dökük toprağı sen olursun.
Olmak istemiyordum. Kırmızı dudakları o kadar yakınımdayken ve elleri sanki beni kendine katmak istermiş gibi sıkıca tutarken, gözlerimin onun gözlerinde soluklanmasını istemiyordum. Onun sıcak yatağı olmak istemiyordum. Soğukluğuma karışsın istemiyordum.
Ama o inadına yapıyordu. Ya da bilmiyorum, belki de ben inadına yaptığını düşünmek istiyorum. Çünkü beni gerçekten istediğini düşünmek kasıklarımda büyük bir sızı bırakıyordu. Diz kapaklarıma darbe yiyormuşum gibi hissettiriyordu. O nasıl oluyordu da karşımda dimdik dururken ben ruhumu yerlere seriyordum?
Hayret ediyordum.
Bu kadar doyumsuz ve aç olduğu için.
Bu kadar açık ve cüretkâr olduğu için.Hayret ediyordum çünkü hayatım boyunca onun kadar beden düşkünü birisini görmemiştim. Zevklerine ve isteklerine karşı çok arzuluydu. Ve burada, bu konumda, beni arzuluyorken, bunu böyle net bir şekilde belli etmesi beni çılgına çeviren bir olaydı.
Sahnedeyken yaptığı şeyi unutacaktım. Kendi yaptıklarımı da unutacaktım. Konuşmamayı tercih edip susacaktım. Susmazsam eğer biliyorum, kaybedeceğim.
O ihtirası karşısında, deli parlayan gözleri önünde dizlerim üzerine çökeceğim. Biliyordum çünkü kendimi tanıyordum. Yapamazdım, konuşursam dayanamazdım. Onun önünde diz çöker, ellerini bedenimde dilerdim.
Ondan daha arsız olur, daha istekli bir yabancıya dönüşürdüm.Konuşursam, yalnızca kendimi değil, aklımı da beraberinde kaybederdim.
"Acele etmenize gerek yok çocuklar." Jung hocanın yumuşak sesi ile kısaca ona dönmüştüm. Elin de ki tabloyu şövaleye yerleştiriyordu yavaşça.
Düşüncelerimden sıyrılmamı sağladığı için ona teşekkür edecektim neredeyse."Bitti sayılır hocam zaten. Son tabloyu da Jungkook yerleştirdi şimdi."
Başımı sallayarak onay verdim ve bahçede kurulan bu sergiyi, tablodan bir kaç adım uzaklaşarak izledim.
"Ellerinize sağlık çocuklar."
Herkes geri çekilip bahçeye gülümseyen gözlerle baktığında yaptığımız işten gurur duydum. Gerçekten çok güzel görünüyordu. Bahçenin yaklaşık yarısı kadarı resimler, tablolar ile süslenmişti. Büyüleyici ve insanı içine çeken bir görüntüydü bu. Yapılan her bir resim o kadar güzeldi ki, kendi çizimimi göremiyordum bile.
Bazı tablolar siyah ile süslenmişti.
Bazı kağıtlarda karakalem hüküm sürmüştü. Kimin de gülen çocuklar, kimin de büyük bir renk cümbüşü vardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
After The Match •Taekook•
FanfictionÖyle tutkulu sevişiyoruz ki Aklım başımdan gidiyor her zerren için. Başka aşk tanımıyorum ben. Sadece seni biliyorum. •●•