"Merhaba Hyunjin." diyerek telefonumu kapatıp cebime koymuştum. O ise cevap vermeden sertçe yutkunmuş, beni süzüyordu. Bu bakışlardan tırsıyordum açıkçası, her ne kadar bazen hoşuma gitse de korkuyordum.
"Merhaba Minho." dedi beni süzmeye devam ederken.
"Sen de geliyormuşsun toplantıya..." dediğimde başını salladı.
"Takım elbisen güzelmiş."
Bunu derken biraz açık olan önüme bakmaya başladı. Gömleğin tasarımı öyleydi, sanki sadece jile giymiş gibi duruyordum. Hatta öyleydi. Sadece jile vardı içimde.
"Teşekkür ederim. Seninki de öyle." dedim nezaketen.
Asansör alt kata inerken benim kalbim hızla atıyordu. Toplantıya gidecek olmam mı? Yoksa yanımda Hyunjin'in olması mı germişti beni? Yüzüm kapıya dönük olduğu için Hyunjin'in şuan ne yaptığını göremiyordum, bu durum her ne kadar rahatlatsa da endişelendiriyordu da. Biraz sonra ensemde hissettiğim sıcaklık ile nefesimi tuttum.
"Benim yanımda böyle görünmek... Nasıl cesaret ettin Minho?" dediğinde titrek bir şekilde nefes aldım.
"N-ne demek istiyorsun Hyunjin?" diye sorduğumda asansörü durdurdu. İşte şimdi başlıyorduk! Korkudan altıma yapmak üzereydim.
Hâlâ yüzüm ona dönük değildi. Arkamda hissediyordum onu, bana yaklaştığını hissediyordum. Nefesini ensemde hissediyordum. Bir elini kalçamda gezdirmeye başladığında bir adım ileriye gittim.
Dokunmasını istemiyordum.
Tekrar yaklaştı.
Bu sefer elini kalçamda gezdirdikten sonra ön taraflara kadar geldiğinde elini tam üzerinde hissettim.
"Hyunjin şuan sırası değil, lütfen."
"Çok seksisin Lee Minho."
"Toplantı var Hyunjin, geç kalacağız."
"Sana dokunmama izin ver."
Gözlerim dolmaya başladığında büyük bir cesaretle ona yüzümü dönüp ittirdim, ardından asansörü çalıştırdım. Hyunjin biraz sendeleyip tekrar bana yaklaşmaya başlamıştı.
"Christopher'dan mı örnek alıyorsun? Minho çok yanlış yapıyorsun. Seni seven biriyle olmak varken neden seni döven birisine gidiyorsun?"
Seni kandırmaya çalışıyor olabilir Minho, ona inanma. Yalvarırım! Şu kapı açılsın hemen! Christopher'ın yanına gitmek istiyorum. Hyunjin, dokunma bana. Kötü birisi olduğuna inanmak istemiyorum, sadece istemediğim zaman dokunma.
"Hyunjin bu konuyu konuşmak istemiyorum." dediğimde açılan kapıyla derin bir nefes alıp koşar adımlarla çıktım ve etrafta Han'ı aradım.
"Minho!"
Sesin geldiği yöne baktığımda Changkyun'u gördüm ve gülümseyip ona doğru ilerledim. Yanına geldiğimde takım elbisesine baktım. Benimkine benziyordu ama o gerçekten sadece jile giymişti. İçinde gömlek yoktu.
Tam ona gömleğinin nerede olduğunu soracakken Hyunjin bize yetişince farkettirmeden arkasına geçip etrafa -Christopher'a- bakınmaya başladım.
"Araba hazır mı?" diye Changkyun'a sorduğunda geliyorlar mı diye bakınan Changkyun başını salladı.
"Geliyorlar." dedi ve ben de baktığı yöne baktım.
Christopher... Kahretsin o çok yakışıklıydı! Takım elbisesindeki zincir detayları çok güzeldi. Ceketin içinde gömleği değil boyunlu bir kazak vardı, o kadar soğuk olmamasına rağmen yine de hava serindi ve bu takım elbise ona çok yakışmıştı. Bize doğru gelirlerken yüzüme bakıyordu endişeli bir şekilde, hem bana... Hem de Hyunjin'e... Han da yanındaydı. O da beni inceliyordu. Christopher'ın kulağına bir şey söylediğinde Christopher Hyunjin'e sert bir bakış attı ve yanımızda durdu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Judas Kiss
Ficção Adolescente"Odanın anahtarı, kaybedersen içerideki dolapta yedeği var ama sakın 'Yedeği var zaten' deyip kaybetme. Yarın ilk eğitimine başlamadan önce holdingi gezeceğiz, seni diğerleri ile tanıştırıcam. Ardından ilk eğitimimiz olan dövüşe geçeceğiz. Sabah 05:...