"Biraz yavaş olamaz mısın?"
"Canını mı acıtıyorum?"
"Evet..."
"Senin için yavaşlayacağım."
Christopher karnıma hızlı bir şekilde kremi sürerken hafif ağrım vardı ve onun hızlı olmasına anlam veremiyordum. Yavaşlamaya başladığında derin nefes alıp rahatladım ve kendimi ona bıraktım. Koltuğu geniş olduğu için iyice yayılabiliyordum ve rahattı.
"İyi mi böyle?"
"Hmhm."
"İyi gidiyorsun, sabaha daha iyi olursan Jung ile toplantı gerçekleştireceğiz. Ne kadar erken gidersek o kadar iyi olur." derken kremin kapağını kapatmakla meşguldü.
"Yarına iyi olurum, Hyunjin ne halde?"
"Changkyun biliyor ama onunla da konuşmadım ki. Ayrıca onu düşünme o toplantıya girmeyecek."
Kaşlarımı şaşkınlıkla kaldırıp koltuktan doğruldum ve tişörtümü indirdim.
"Her toplantıda o olmaz mıydı? Onun da bir görevi var." dediğimde omuz silkip koltuktan kalktı ve tezgaha ilerledi.
"Kendi sağlığı için endişelensin o. O kadar çok şey yaşayacak ki düşünmek dahi istemiyorum."
"Ne yaşayacak."
"Yakında görürsün."
"Söylesen ne olur ki Christopher?"
Christopher hiçbir şey demeden uzanıp dolaptan kahve çıkardı ve önündeki kettleı hazırladı. Ardından aynı şekilde bana döndü.
"Meyve suyu koyuyorum sana."
"Niye? Bebek miyim ben?"
Yüzüme ters ters baktıktan sonra gıcık etmek istermiş gibi "Evet." deyince göz devirerek bakışlarımı büyük pencereye çevirdim ve manzarayı izledim.
"Bacağının kesilme ihtimali var." dediği anda ona döndüm hızla.
"Şaka mı yapıyorsun?!"
"Hayır ciddiyim. En azından ölmedi."
Hiçbir şey demeden Hyunjin'i tek bacağı olmadan hayal ettim ve... Canım o kadar çok acıdı ki. Neden böyle hissettim bilmiyorum, yaptıklarını düşününce hakediyordu ama öyle düşünmek kötüydü... Bilmiyorum, onu öyle görmek beni üzerdi.
Christopher kendi kahvesini kupasına katınca dolaptan şeftalili meyve suyunu çıkardı ve gülümseyerek bardağa kattı. Bir şey diyecek gibi duruyordu diye düşünmeme kalmadan konuşmaya başlamıştı bile.
"Şeftalili meyve suyunu çok severim, hatta o kadar çok seviyorum ki bence paralel evrendeki ben de çok seviyordur." dediğinde ben de gülümsememe engel olamadım.
"Paralel evrende nasıl biri olduğumu merak ettim şimdi."
Bardağı önümdeki masaya koyduğunda gülümsemeye devam ediyordu.
"Bence hiçbir şeyi ciddiye almayan birisi olurdun."
Koltuğa -yanıma- oturduğunda durduk yere paralel evrendeki halimi düşünmeye başlamıştım.
"Tablolar..." diye fısıldadı.
"Tablolar..." diye fısıldadım ve devam ettim.
"Bence tabloları anlatmanın zamanı geldi."
"Hepsini anlatmam uzun sürer. Birkaç tanesini anlatırım, sıkılmamış olursun."
Sabaha kadar anlat, sıkılmam.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Judas Kiss
Teen Fiction"Odanın anahtarı, kaybedersen içerideki dolapta yedeği var ama sakın 'Yedeği var zaten' deyip kaybetme. Yarın ilk eğitimine başlamadan önce holdingi gezeceğiz, seni diğerleri ile tanıştırıcam. Ardından ilk eğitimimiz olan dövüşe geçeceğiz. Sabah 05:...