•
Dairesi küçük olsa da herkes için yer olmuştu, Peter dip dipe yattıkları için homurdanıp dursa bile Malia'nın ölüm tehtitlerinden sonra susmuştu. Malia salondaki kanepede, Peter de onun yanında yerde uzanmıştı. Scott, İsaac, Derek de yanyana yatıyordu. Kira ve Hikari çalışma odasında, Theo, Liam ve Parish de Stiles'ın odasındaydı. Stiles da salondaki diğer kanepede oturuyordu. Oda karanlık olsa da kimsenin uyumadığını biliyordu. Peter bile söylenmeyi kesip uyumaya çalışıyorken Malia tavana diktiği bakışlarını Stiles'a çevirdi. "Ayrılmamamız gerekiyor, şu plan içime sinmedi."
"Sadece Lydia'nı almaya gideceksiniz, ben de büroya işime gideceğim." dedi Stiles kıza bakmadan. Gözleri parlıyordu, kontrolü üzerinde deneme yapmaya çalışıyordu. Zamanı geldiğinde güçlü olmalıydı ki Marcus'un karşısına çıkabilsin. "Kira ile gitmek isteyen varsa gidebilir, saklanan sürünü bulmalıyız ki onları koruyabilelim."
"Ben giderim" diye İsaac yerinden mırıldandı.
"Düzensiz görünebilir ama gruplar halinde haraket edip gün sonunda yine burada buluşacağız." dedi Derek karanlıkta sessizliği bozan sohbete katılarak. "Hepimiz birlikte fazla dikkat çekeriz."
"Yine de çok uzaklaşmayın." dedi Malia yerinde hafifçe doğrularak yerde yatanlara baktı.
Peter kızına bakarak, "Seni asla yalnız bırakmam." dedi. "Ne olursa olsun biz bir sürüden önce bir aileyiz."
"Bir aile olduğumuzu ilk kez bu kadar ciddiyetle söylüyorsun." diye Derek boş gözlerle tavana bakarken konuştu. Aile demek ona çok yabancı geliyordu, buradaki kimsenin birbirini aile olarak görmediğinden neredeyse emindi.
"Sanki çok mükemmel sürü olabilmişiz de." diye bu sefer İsaac fısıldadı. Bir kolunu kafasının altına yaslamış diğeri ile gözlerinin üstünü örtmüştü.
Stiles bu yüzden kendini suçlu hissediyordu. Sanki onlardan bir hayat çalmak üzereydi, sanki onları da gözlerinin önünde kaybedecekti. "Mükemmel olmasanız da benim için bir ailesiniz."
Herkes aynı anda ona döndüğünde bakışlarını duvar saatinden çekip onlara baktı. İlk Scott'un gözlerinde tanıdık ve uzun zamandır görmediği bir parıltı belirmişti. İsaac şaşkın ama mutlu bakıyordu. Çok uzun zamandır yalnız yaşayan biri için aile kavramı yok olmuş olmalıydı. Hâlâ arkadaşlarına tutunduğunu mavi gözlerindeki mutluluk kırıntıları belli ediyordu. Malia, "Senden bunu duymak kulağa hoş geliyor." dedi ona bakarken, dudağının kenarı kıvrılmıştı. "Bence havasızlıktan ne konuştuğunu bilmiyor," dedi Peter gözlerini devirerek. "Çık balkona biraz hava al."
Stiles buna gülerken buldu kendini. Bir an bu olanların sadece bu salonda geçen tatlı atışmalardan oluşmasını istedi. Her şey bittikten sonra topluca tatil mi yapsalardı? Bunları düşünürken hafif tebessümle yerinden kalktı. Oysa gelirken aklındaki düşünceler tamamen farklıydı, gerekirse onları terk edeceğini biliyordu. Yine de onlarla beraber kocaman bir aile olma düşüncesi boğazının düğümlenmesine sebep oldu. Ağlarsa anlarlardı, ağlarsa ördüğü tüm duvarlar yıkılırdı. Ağlarsa onların karşısında takındığı kişiliği paramparça olacak ve geride ne kadar yıkık dökük olduğu gerçeği kalacaktı.
Bazen Nogitsune'nin beyninin içine pençelerini geçirerek ona acı vermeye çalıştığını sanıyordu. Nogitsune çoktan gitmiştiti, geriye kalan paramparça ruhu ise zar zor iyileşmek için çabalıyordu. Tüm benliği ile yeniden bir canavara dönüşecek olmaktan korkuyordu.
Balkon kapısını sürükleyerek açtı, genzine dolan soğuk rüzgar hala çiselemeye devam eden yağmurun kokusunu da birlikte getirmişti. Soğuk olduğunu hissetse de geri dönmedi, bazı geceler nefes nefese uyandığı kabusların etkisinden çıkmak için bedeni uyuşana kadar soğukta beklerdi. Bir kabustan uyanmamıştı ama başka bir kabusun içine çekiliyordu. Kendi kimliği ona ihanet edecekmiş gibi hissediyordu, kim olduğunu unutacak ve yeniden karanlığa boğulacaktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
I'd Let You Win | Sterek
FanfictionStiles karşılaştığı bir vaka için Derek Hale'den yardım almaya karar verir. Tam da bu yüzden Beacon Hills'e geri döner.