Bölüm 1

1.3K 93 34
                                    


Önündeki dosyayı incelerken o kadar dalmıştı ki, kapının tıklandığını duymadı.Kapının açılma sesiyle dikkati dağılırken Lydia biraz duraksadı, içeri girmeye çekiniyor gibiydi.Stiles kafasını kaldırıp ona baktığında gülümsemeye çalıştı.

"Bazı eşyalar kalmış," yutkundu, bunun bu kadar zor olması onu üzüyordu, ilişkilerinin böyle bitmesi. "Onları alacaktım."

Stiles bir kaç saniye ona bakıp kafasını onaylarcasına salladı ve önüne döndü. Lydia içeri girerek giysi dolabına yöneldi, arkaya çevrilip baktığında Stiles kaşları hafif çatılı halde önündeki kağıtları inceliyordu.Çantasını yere bırakıp dolabı açtığında yüzüne vuran Stiles'ın kokusu ile derin bir nefes aldı.

Onu kırdığının farkındaydı, onu böyle terk etmek istemezdi ama yanında kalsaydı da kendini kandırmış olurdu.Onu seviyordu ama aşık değildi.

Köşede kalan bluzlarını alarak çantasına yerleştirdi ve dolabı kapattı.Sessizlik rahatsız edici olmaya başlamıştı bu yüzden birlikte geçirdikleri bu son anın güzel olmasını istedi.

Ona dönüp konuşmak için ağzını açacaktı ki, Stiles'ın kendi kendine, "Hayır, hayır." diye gergince mırıldandığını duydu.Kaşları çatılmış, yüz hatları gerilmiş halde masanın üzerindeki kağıtlara bakıyordu.Lydia merakla ona yaklaşırken, "Ne oldu?" diye sordu.

Stiles kafasını kaldırıp ona baktı,bakışları buluştuğunda, "Scott ve Malia ile en son ne zaman konuştun?" diye sordu.

Lydia şaşırsa da, "İki hafta önce sanarım," diye cevap verdi. "Sorun ne?"

Stiles kendi kendine, "Sanarım asla bitmeyecek savaşın içindeyiz." diye mırıldandı.

Lydia yaklaşarak önündeki kağıtlara baktı, adli tıp raporu ve ceset fotoğrafları vardı. En üstte olan fotoğrafta ellerinin yakından çekilmiş hali vardı, parmak uçları ve tırnakları kanla kaplıydı.

"Tırnakları mı koparılmış?"

"Hayır, hayır dikkatle bak, tırnaklarının altına, pençelerinin çıktığı yer görünüyor."

"Kurtadamlar mı?" diye şaşkınlıkla sordu kız.

"Evet ve bu yüzden diğerlerinin iyi olduklarını bilmem gerek." Gerginliği artıkça alnında küçük ter damlaları belirmişti, panik atak geçirmesine ramak kalmıştı.

Lydia ona yavaşça yaklaşarak elini omzuna koydu, "Stiles sakinleş," dedi oturmasına yardım ederken, "Her şey yolunda, onlar iyi."

"Belki de sadece tesadüftür" diye fikir yürüttü.Aslında içten içe o da bunun tesadüf olmasını diliyordu.

"İçinde kurtboğan olan kurşunla öldürülmüşler Lydia."

"Bunu Scott'a anlatman gerek."

Kafasını onaylamayarak iki yana salladı, "Hayır, o şimdiye kadar çok fazla şeyle uğraştı." Derin nefes aldı ve birkaç saniye ne yapacağını düşündü. "Tatili hakediyor, bunu kendim halledeceğim."

Scott ne kadar uğraşmışsa Stiles da en az onun kadar çabalamıştı ve hala bunu yapmaya devam ediyordu. Kendisine rahatlamak için zaman tanıması gerekiyordu. Lydia bunları aklından gekirirken Stiles olayı nasıl çözeceği ile ilgili plan kurmaya başlamıştı bile.

Lydia ona endişeli gözlerle bakarken, "Yapmamı istediğin bir şey var mı?" diye sordu, yardım etmek istiyordu.

Stiles aklına gelen fikir ile kıza döndü, "evet aslında" dedi. "Derek Hale'in nerede olduğunu biliyor musun?"

Dosya ile ilgili araştırma yapmak için işten izin alıp hemen uçak biletlerini ayarlamıştı. Lydia'nı ikna etmek biraz zamanını almıştı ama onun gelmesine izin veremezdi. Ona kırgındı çünkü aniden ayrılmışlardı, onunla yaptığı konuşma aklından çıkmıyordu. Uyumsuz olduklarını söylemişti, daha fazla bu ilişkiye devam etmek istemediğini söylemişti.

Bunları yeniden hatırladığı için kendine kızdı, bavulunu çoktan toplamıştı, bir saat içinde havalimanında olması gerekiyordu ama o hala odasında oturmuş masanın üzerindeki çerçevelenmiş resimlerine bakıyordu.Onu arkasında bırakması gerekiyordu, Lydia'nı.

Telefonu eline alıp babasının numarısını buldu, onu arayıp haber vermesi gerekiyordu, değil mi? Bir anda içini kaplayan yalnızlığa anlam veremiyordu. Ne ile karşı karşıya olduğunu bilmiyordu, belki de avcılar yeniden ortaya çıkmıştı ve muhtemelen bundan sürüye bahsetmesi gerekiyordu.

Yine de onları aramak istemedi, hayır , içinde bir şey bunun yanlış olduğunu söylüyordu. Onlar gitmişti, arkadaşları gitmişti. Geriye aile diyebileceği sadece babası kalmıştı. Böyle düşündüğü için bazen suçlu hissediyordu, arkadaşlarının onu ne kadar sevdiğini biliyordu, bunca felaketi birlikte atlattıktan sonra yeniden onları aramak istememişti. Ve aklına sadece bir kişi gelmişti, uzun zamandır aklının bir köşesinde olan biri.

Lydia'ın dediğine göre Beacon Hills'deydi, doğrusu onun orada olmasını beklemiyordu.

Beacon Hills Derek Hale için  geçmişin hayaletleri ile dolu bir kasaba olmalıydı.Oraya geri dönmesi bile Stiles'ı şaşırtmıştı. Her şey bittikten sonra ardına bakmadan çıkıp gittiğini düşünmüştü, gerçi pek arayıp sormaya vakti olmamıştı çünkü universite bittikten sonra federal olarak işe başlamıştı. Böylece arkadaşları ile de iletişimi en aza inmişti. Herkes kendi hayatına devam etmişti, Derek Hale'in de öyle yapacağını umuyordu.

Onu yeniden göreceğini düşündüğünde içini gıdıklayan bir his bedenini sardı. En son beş yıl önce onu bulup birlikte kasabaya dönmüşlerdi, bu kadar uzun zaman geçtiğini şu ana kadar hiç fark etmemişti.

Babasını aramayı sonraya erteleyip  apar topar evden çıktı. Havalimanına varıp tüm işlemlerden geçtikten sonra uçağa bindi.Tatillerde bile babasını görmek için kasabaya gidemiyordu, çok çalışması gerekmişti ve sonunda başarmıştı.

Babasına ziyareti ile ilgili kısa mesaj attı, sonra da arkasına yaslanıp yorgunluğun getirtiği uykuya daldı.

Uçaktan indiğinde Kaliforniyanın tanıdık rüzgarı yüzünü okşadı, hava kararmaya başlamıştı. San Francisco havalimanından çıkıp bir araba bulmayı umarak etrafı taradı. Çok kalabalık olduğu için bavulunu sıkıca kavramıştı, ilerlemek üzereyken arkasından tanıdık bir sesin ismini çağırdığını duydu.

Arkasını döndüğünde iki metre kadar aralıda duran onu gördü. Aralarından geçip giden insanlara rağmen tüm cüssesi herkesin içinde kendini belli ediyordu. Derek Hale, yüzünde yumuşak bir ifade ile ona bakıyordu. Stiles bir anlık gülümsediğini düşündü, hep hatırladığı sert bakışları yoktu. Kirli sakalını kesmişti, eskisinden daha farklı görünüyordu.

Kaşları çatılan Stiles, "Derek?" diye şaşkınlığını gizlemeden ona seslendi. Bu kalabalığın gürültüsüne rağmen onu duydubildiğinden emindi, neden karşısındaydı bilmiyordu. Yine kendisinin bile bilmediği bir duygu göğsünü sardığında bu koca adamı özlediğini anlamıştı.

Giriş bölümü tadında olsun diye kısa tuttum, ikinci bölümü okunma oranına göre erken ya da geç atabilirim. Yorumlarınızı bekliyorumm

Bu arada film 26 ocak yayımlanacakmış. Stiles olmasa bile Derek için mutlaka izleyeceğim.

I'd Let You Win | SterekHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin