Oh, sonunda be dediğinizi duyuyorum. Ben de diyorum valla. Bir türlü bölümü güzel yazamıyordum ve sinirlerim bozuldu. Bu ara verdiğim sürede karışın durumlar yaşadım. Bir ilişkim oldu ama daha yeni ayrıldık. Pek kimseye anlatmak istemediğim için de buraya bir özet geçmek için yazmak istedim. Hem mutlu hem de üzgün olduğum bir zaman dilimiydi. Üzgün olmaya alışığım da mutlu olunca bocaladım biraz hhshsjd.
Bölümün güzel olması için uğraştım cidden bu yüzden bu kadar zamandır atmıyordum.
•
"Bu kişileri öldürdüğünü itiraf mı ediyorsun?"
Sorgu odasını açıkça gören camdan suçlunun cinayetleri kabul etmesini dinliyordu. Marcus'un suçları tek tek düşüyordu. Adam çok rahatlıkla tüm ölenlerin kimliklerini ve nasıl öldürdüğünü anlatmaya başlamıştı. Stiles yumruklarını sıkarak öfkesine yenik düşmemeye çalıştı.
"Stiles, suçluyu savcılığa sevk ettikten sonra biraz dinlenmeye çalış." Claudia elini onun omzuna yasladığında Stiles tepki vermedi. Günlerdir dinlenmeden çalışıyordu. Küçücük bir delil bulabilmek için uğraşmıştı. Bulamadığı çocukların artık nerede olduğunu biliyordu. Ölmüşlerdi. Daha fazla kişi olduğundan emindi. Daha fazla çocuk vardı.
Kafasını iki yana salladı. "Bu bana doğru gelmiyor." Claudia çıkmadan önce Stiles'ın kendi kendine mırıldandığını duydu.
"Hala Marcus denen adamın yaptığını mı düşünüyorsun?" Kafasını çevirip ortağına baktı. Stiles gözlerini dikmiş sorgu odasını izliyordu.
"Öyle olduğunu biliyorum."
"Stiles, elinde hiçbir kanıt yokken kendini bu yüzden yıpratma."
"Gereken kanıtı bulacağım," diye kendinden emin tonda mırıldandı. Claudia iç çekerek odadan çıktı. Stiles yumruklarını sıkarak sorgunu izlemeye devam etti.
Bölge karakolunun kullanışsız, rahatsız koltuğunda gergince bir dizini sallayarak Stiles'ın çıkmasını bekleyen Derek odadan çıkan kadını gördüğünde ayaklandı. Stiles'ı görmeyi beklemişti ama o odadan çıkmadı. Derek yüzünü sıvazlarken gürültüye karışan anlamsız konuşmaları görmezden gelmeye çalışıyordu. Stiles'ın yanına giremiyordu, onun öfkesini buradan bile hissetmesine rağmen ona ulaşamıyordu. İç çekerek yeniden bekleme koltuğuna oturdu.
Nihayet sorgu odasının kapısı açılıp suçlu ve detektif çıktığında Derek merakla gözlerini oraya dikti. Memurlar elleri ve ayakları kelepçeli adamı götürürken yüzünde memnun bir ifade vardı. Derek kaşlarını çattı ve adamın geçip gitmesini izledi. Tatmin olmuş bir duygu patlaması yaşıyor gibiydi ve bu yeterince sinir bozucu bir durumdu. Stiles diğer odadan çıktığında Derek aceleyle ona doğru ilerledi. Koluna dokunduğu an irkilerek elini geri çekti. Stiles bakışlarını ona çevirmemişti. Kendi kendine mırıldandı.
"Onu yalnızken konuşturmalıyım. Çocukların yerini biliyor, bundan eminim."
Derek'in çenesi kasıldı, ona dokunduğu anda içine dolan ürperti ile geri çekilme ihtiyacı hissetmişti. Stiles ona bakmadan koridorda ilerlediğinde arkasından bakakaldı. Bir şey aralarına kocaman bir duvar örmüştü. İçten içe Lydia'nın haklı olmasından korkuyordu. Onun arkasından iri adımlarla ilerleyerek ona yetişmeye çalıştı. Karakolun bahçesine çıktıklarında Stiles durmuştu. Derek'in içindeki rahatsız edici endişe giderek büyürken Stiles kaşlarını kaldırıp sorgulayıcı bir ifadeyle ona baktı. "Niye endişe kokuyorsun?"
Derek aniden konunun dışında bir şey söylediği için afallasa da bunu belli etmedi. "Senin için endişeleniyorum," dedi belli belirsiz bir fısıldamayla. Onu duyduğunu biliyordu. Stiles şaşırırken, "hah," diye bir nida çıktı dudaklarının arasından. "Pekala," diyerek kaşlarını indirip onu kısaca süzdü. "Ben iyiyim." Derek onun bu umursamaz tepkisi karşısında ona inanmayarak tek kaşını kaldırdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
I'd Let You Win | Sterek
FanfictionStiles karşılaştığı bir vaka için Derek Hale'den yardım almaya karar verir. Tam da bu yüzden Beacon Hills'e geri döner.