Helüü ben geldim :)Bu aralar aktifim maşallah ama bir hafta sonra yurt dışına çıkacağım için bu kadar aktif bir şekilde bölüm atamayabilirim :( Gerçi bölüm biriktirmeyi düşünüyorum yine de sizi uzun süre bölümsüz bırakmam minnoşlarım :)
Yemek yemek için otelin ana salonuna indiğinde takımın kızlarının dağınık gruplar halinde masalarda oturduğunu fark etti. Otele döner dönmez duş alıp biraz uzandığı için haliyle aşağıya inmesi de biraz geç olmuştu. Gözlerini kısıp hızlı bir şekilde masaları kontrol ettiğinde Hande'nin onlardan birinde olmadığını fark etti. Bu yüzden de elini uzattığı servis tabağını tepsinin içine geri bırakarak doğrudan Simge, Ebrar, Tuğçe ve Ayça'nın oturduğu dikdörtgen masaya yürüdü. Tam o esnada Ayça, Simge, Tuğçe'nin bakışları ona dönerken sırtı ona dönük oturan ve kızlara soru soran Ebrar geldiğini fark etmemişti.
"Fred Çakmaktaş nerede kaldı? Hala inmedi?"
Ebrar, hafifçe Zehra'yı göremeyecek şekilde kafasını soluna dönerek salonun iri kapısına baktı. Gelen giden görünmüyordu. Akşam saatleri olduğu için otelin hizmetlileri dışında ortalıkta dolaşan pek kimseler yoktu.
Hala Zehra'yı izlemeye devam eden Tuğba, "Onu Welma Çakmaktaş'a sormak lazım?" diye cevapladı; kaşlarını havaya kaldırarak Ebrar'a arkasında duran oda arkadaşını gösterdi.
"Ruh hastası deminden beri sessiz sedasız arkamda mı duruyorsun sen?"
Zehra, Ebrar'ın alaycı sataşmasını basit bir göz devirmeyle cevaplayarak bakışlarını doğrudan masadaki muhabbette en sessiz kalan kişiye döndü.
"Simge, o deli yine neden akşam yemeğine inmedi?"
Simge, elindeki kaşığı tabağına bırakıp canı sıkkın bir şekilde omuzlarını silkti. Aslında Hande'nin neden moralsiz olduğunu biliyordu ancak Hande bile canını sıkan nedenleri onunla paylaşmamışken onun varsayımları üzerine Zehra'yla konuşmaya hakkı yoktu. "Bilmiyorum," dedi bu yüzden de fazla detay vermeden yine de cümlesinde birkaç doğru fikir daha barındırarak. "Bana aşağı inmeyeceğini uyuyacağını söyledi."
"Yedi uyurlara döndü bu kız iyice."
Neye kızdığından tam emin değildi ancak bir şekilde Hande'nin günlerdir gözlerinin önünde süren düzensizliği onun da ruh haline etki ediyordu. Sağ elinin uzun parmaklarıyla kulağının arkasından çıkan birkaç saç tutamını kulağının arkasına geri sıkıştırarak dönüp omuzu üzerinden açık büfeye baktı.
"Size afiyet olsun kızlar," dedi, onların yanına geri masaya dönmeyeceğini açık bir şekilde belirtirken.
"Hey, nereye?" diye sordu Ayça ve Zehra yürümeyi bırakmadan kafasını hala peşinden onu izleyen arkadaşlarına döndü. "Düşünceli ve cefakar eş Wilma olarak asalak Fred'ime akşam yemeğini götürmeye gidiyorum." Alayına karşı yüzündeki öfkeyi fazla tutamadı ve önüne dönüp adımlarını biraz daha hızlandırırken kızların güçlükle duyacağı bir şekilde cümlesinin geri kalanını da bitirdi. "Yemeğimi odada Hande'yle birlikte yiyeceğim."
---
Zahmet edip aşağıya inmediği gibi bir de tıklattığı kapıyı iki saattir açma zahmetine girmiyordu. "Hande," dedi en son sıkılı dişlerinin arasından neredeyse köpürürcesine. "Kaldır kıçını da kapıyı aç. Elimde kafan kadar tepsi var kollarım ağrıdı."
"Sana uyuyacağımı yemek yemeyeceğimi söyledim," dedi Hande kapıyı açıp kıstığı gözlerle önünde duran kıza bakarken. Yine de Zehra'nın yüzündeki solup giden öfkesinin yerine dudaklarına kondurduğu o can alıcı gülüşünü izlerken kendi yüzündeki soğuk ifadeyi de daha fazla tutamadı. Ellerini uzatarak kapının eşiğinde duran kızın elinden tepsiyi aldı. "Diyetimin içine edeceksin değil mi?" diye fısıldadı, kafasını eğip tepsinin içindekilere bakarken.
"Aynen öyle."
Zehra kapıyı kapatır kapatmaz iki elini de arkasından omuzuna bırakarak kafasını eğip atletinin çıplak koyduğu omuzunun boynuna yakın çukurundan öptü.
"Seni eritip yok edecek o diyetini hiç sevmedim haberin olsun. Ülkeye döndüğümüzde ilk işim diyetisyenine dava açmak olacak."
Kendini sırtüstü Hande'nin az önce içinden çıktığı bembeyaz yatak örtülerinin üzerine attı ve keyifle, Hande'nin yüzünde kocaman aptal sırıtışıyla elinde tepsisi yatağa yaklaşmasını izledi.
"Neden benimle bu kadar inatlaşıyorsun?"
Hande, tepsiyi ikisinin arasına koyup Zehra'dan çok uzakta kalmayacağı bir şekilde yatağın diğer köşesine oturdu. Zehra, sorusunu cevaplamakta acele etmedi, zira tam o esnada tepsinin içinden her öğün yiyebileceği vazgeçilmezi olan yeşil zeytinlerinden birini almaya çalışıyordu. "Bir de becerikli olabilsen," dedi Hande, eline aldığı çatalı tek seferde zeytinin üzerine bastırıp onu Zehra'ya doğru uzattı ve Zehra çatalı elinden almak yerine kafasını eğip dudaklarını çatalın etrafına kapattı ve zeytini aldığı gibi dudaklarını çatalın üzerinden kaydırarak kafasını geriye çekti. Hande, elinde çatalı aptal gibi ona bakakaldığını biliyordu. Üstelik yüzünde o saçma, hayran gülüşlerinden birinin olduğundan da emindi. Kesinlikle bir gün sonum olacaksın, dedi içinden ve elindeki çatalı sahte bir sinirle bir diğer zeytinin üzerine bastırıp kendi ağzına tıktı.
"Hey," Zehra, ne yaptığını fark ettiğinde aceleyle mini şortundan dışarıda kalan çıplak bacağının üzerine vurdu. "Onlar benim için senin için değil. Yüzün kaşık kadar kaldı sen şunlardan ye." Eliyle tepsinin içindeki diğer yiyecekleri gösterdi. "Adam akıllı beslen Hande yoksa seni madalya, olimpiyat demem vallahi boğarım."
Hande'nin keyfine diyecek yoktu. Zehra'nın onunla bu kadar ilgilenip üstüne bir de sağlıyı yüzünden onu tehdit etmesine keyifle sırıtırken dirseklerinin üzerinde geriye yayılarak kendini destekledi.
"Ne?" Zehra, küçük bir kaşıkla yeşillikten ibaret bir sebze yemeğini ağzına götürürken tıpkı onun yüzündekine benzer bir alayla tısladı. "Neden bana öyle bakıyorsun?"
Gözleri onu anlamla izlemeye devam ederken Hande sadece içinden neden buradasın? diye sordu. Neden diğerlerinin yanında olmadığını sorguladı küçük bir an için ve içinde yeşeren umut yüzündeki keyifli sırıtışının büyümesini sağladı. "Bu toxic ilişkimize bayılıyorum," dedi en son sesli bir şekilde iç çekerken. Zehra, gözlerini kısıp onu bir süre daha alayla izledikten sonra dudaklarının arasından çıkardığı kaşığı bacağının üzerine vurdu. "Şu tepsidekileri bitirmemeyi bir dene asıl sen o zaman ilişkimizin ne kadar toxic bir yöne gittiğini göreceksin." Sırıtırken kaşığa aldığı yeşilliği yeniden dudaklarına götürdü. "Vurdulu kırdılı olanlarından." Kapalı dudaklarının arasından kıkırdadı ve ağzındaki lokmayı çiğnerken elini ağzına kapatarak, "Hande, ömrümü yedin, ye şunları artık," diye çemkirdi.
"Tamam ya tamam yiyorum."
Hande, neşeyle uzandığı yerden kalkıp tıpkı Zehra gibi bağdaş kurarak tepsinin karşısına oturdu. Nihayet günlerdir bozulan iştahı yeniden yerine gelmişti. Her ne kadar şaka yapıyor olsa da içten içe sağlıksız, toxic bir ilişki benzerliğiyle Zehra'ya bağlı olduğunu fark edebiliyordu. O iyiyse iyiydi, o kötüyse kötü. Onunla iyi oldukları an dünyanın en mutlu insanıydı. Onunla kötü oldukları zaman ise kendine bile tahammül edemiyordu.
"Afiyet olsun," dedi çatalıyla Zehra'nın ona getirdiği somon balığından küçük bir parça alırken. Lokmayı ağzına atıp çiğnediği ana kadar ne kadar acıktığını fark etmemişti bile. Keyifle önünde yemeğini yiyen Zehra'yı izlerken sessiz bir şekilde iç çekip yüzünde hafif gülümsemesiyle kafasını iki yanına salladı.
Sen gerçekten de bir gün sonum olacaksın Güneş, diye düşündü...
Hande Hande Hande kafamda çalan Serdar ortaç şarkısı gör sana neler edeceyim diyor sjsjksjsksj.
Zehra minnoşum da ilk defa bir kurguda melek :) Hem de kurgunun başından itibaren sjsjsjsj ben bile yazarken şaşırıyorum :d bunu ben mi yazıyorum diye :D
ŞİMDİ OKUDUĞUN
NKBİ ~ gxg | hanzeh
Chick-LitSöyle bana kalbim neden böyle yanıyor Senin yüzünü görünce?