*4*

1.6K 160 27
                                    

Günaydın :) Bu kız alelacele size küçük bir bölüm yazdı şimdi de totosunu kaldırıp günün her saatinde trafik olan İstanbulda 🥹havaalanına yetişmeye çalışacak. Size iyi okumalar, bana iyi yolculuklar 😻🌸

Sıcaktan ölmek üzereydi. Sanki çarşaflar sırılsıklam olmuş bedenine yapışmıştı. Fakat hepsi kuruydu. Sadece rüya görüyordu.

Gözlerini açtığında otel odasındaydı. Yine o iğrenç beyaz tavanla bakışmak zorunda kalmıştı.

"Galiba bu odadan sonsuza kadar nefret edeceğim," dedi inleyerek. Hissettiği baş ağrısının etkisiyle kendi sesinden tetiklenen ağrıya karşı elini alnına bastırdı.

"Siktir."

"Sana da günaydın hayatım."

Hart diye kulağının dibinde ısırılan elmayla elini yüzünden çekip büyümüş gözlerle sağına döndü. Otomatik olarak Simge diye carlayacaktı ancak ne ses Simge'ye aitti ne de ona bakarak sırıtan yüz...

"Zehra?"

"Ta kendisi."

Zehra'nın sağında ne işi vardı? Üstelik üzerinde kendisinin olduğuna en az ismi kadar emin olduğu tişörtü varken?

"Burada ne yapıyorsun?"

Zehra, soruyla birlikte kaşlarını alayla havaya dikti. Sonra ise garip bir şekilde yatağa ve elindeki elmaya baktı.

"Uyandım, elimi yüzümü yıkadım, şimdi de kahvaltımı yapıyorum."

"Onu görebiliyorum," dedi Hande, Zehra'nın kendi kokusuna karışmış olan şampuanının kokusunu tüm hücreleriyle solurken.

Hafifçe sağ dirseği üzerinde doğrularak sol elini yanındaki güzel yaratığın yüzüne uzattı ve kendi başına kuruduğu belli olan söz dinlemez dalgalı saçlarından iri bir tutamı kulağının arkasına sıkıltırdı.

Gözleri onu ve eylemini merakla izleyen yeşillere kilitlendiğinde, "Merak ettiğim şey sabah rutinin değildi hayatım," dedi. Biraz daha doğrularak yüzünü hâlâ onu şaşkınlıkla izleyen Zehra'ya yaklaştırdı.

"Merak ettiğim şey neden bu rutini kendi odanda yapmak yerine benim odamda yapıyorsun?"

Bakışları kısa bir süreliğine Simge'nin yatağına kaydı. O yatak sanki hiç bozulmamışçasına dokunulmamıştı. Tamam Simge her zaman düzenliydi ancak sabahın köründe yatağını toplayıp nereye gitmişti?

"Bugün de böyle yapasım geldi."

Zehra'nın verdiği alaycı cevaplarla bir yere varamayacaklardı. Bu yüzden de bakışları Simge'nin yatağından yeniden kendi yatağındaki kıza kaydığında gözlerini devirerek üzerindeki yorganı kaldırdı. Ve işte... Aklına süzülen o görüntüler ve daha fazlası...

Korkuyla bakışları yorganın ucunu kavrayan elinin üzerinden göğsüne indi ve üstündeki tişörtün altına hiçbir şey giymediğini fark etti. Sabah olmasa bile üstelik o da duş almıştı.

"Dün gece beni kim yıkadı?"

"Ben."

"Peki, kim soydu?"

"Yine ben."

Korkuyla bakışlarını Zehra'nın yüzüne kaydırdı. Sonra tekrar kendi üzerine indirdi.

"Endişelenme hayatım zaten yer elması kadar menelerin varmış bana da dün gece endişelenmememi söyledin."

Hande, hayret ve korkuyla bakışlarını yeniden Zehra'nın yüzüne kaydırdığında, "Ne yaptım ne yaptım?" diye sordu.

Zehra, gülmemek için alt dudağını ısırıp elmayla şişmiş yanağıyla birlikte karşısında sevimlilik abidesi gibi durmaya devam ediyordu ancak Hande'nin şu anki öfkesiyle bu görüntü karşısında eriyecek mecali yoktu.

"Sarhoştun. Seni duşa sokmaya karar verdim, üzerini kendin çıkaramadın. Duşta da tek başında ayakta duramadın. Zaten buna pek de hevesli değildin."

Bir an için konuşmaya ara verip, "Ay pardon patlamamak için bunu salmam gerek," dediğinde Zehra'nın gür kahkahası odayı doldurdu. Bu Hande'nin sabah sabah duyduğu en güzel sesti.

"Sarhoştun ve mantıklı düşünemiyordun. Bu yüzden mahremiyetine dalmak istemedim. Ama sen ısrarla kıyafetlerini çıkarmamı istedin. Sana bakmamaya çalıştığımı fark ettiğinde de, "Neye utanıyorsun zaten yer elması kadar memem var deyip beni ikna etmeye çalıştın."

Bir kez daha kahkaha attı Zehra ve gülerken kafasını istemsizce donakalmış bir şekilde onu dinleyen Hande'nin kucağına bıraktı.

"Ay gerçekten ikna ediciydin. O kadar güldüm ki o an sana olan bütün kızgınlığım geçti."

Aniden kafasını kaldırıp gözlerine bakınca Hande bu garip ve yakın temas karşısında yutkunmak zorunda kaldı.

"Bu arada gerçekten de istediğinde çok fena bir halde ikna edici olabiliyorsun..."

Doğrularak tekrar sol omuzunu yatağın başlığına dayadı ve Hande'yi izlemeyi sürdürdü.

"Seninle beraber beni de o duşa sokmayı ikna edebildin mesela."

Normalde duyduğu son bu detayla Hande'nin kalpten gitmesi gerekiyordu ama o tüm bu konuşmanın sadece tek bir yerine odaklanmıştı.

"Adem elması mı?" diye sorup sesindeki kırgın tonla bakışlarını göğüslerine indirdiğinde sağından bir kahkaha daha koptu ve Hande öfkeyle dişlerini sıktı.

"Allah benim belamı versin."

"Vermiş zaten. Benden âlâ bela mı var?"

Hande, tekrar bakışlarını yatağına misafir olan kızın yüzüne kaydırdığında Zehra bir anda kaşlarını çatarak tısladı.

"Ayrıca bela derken ne meraklıymışsın beddua etmeye. Dün gece tam iki kere uykunda Allah cezanı versin Zehra diye mırıldandın."

Bir anda ne uyku görebileceğini düşünen Zehra kıkırdayarak Hande'nin itirafıyla daha da büyüyen gözlerini izledi. Çekik gözleri itirafıyla badem gözlere dönüşmüştü. Bu görüntü karşısında bir kez daha kıkırdadı.

"Hayır yani bu azimle devam edip bir kere daha söyleseydin ikna kabiliyetinin öteki tarafta da başarılı olabileceğinden korkuyordum."

"İyi işte söylememişim demek ki," dedi Hande. Sesi hâlâ biraz daha kırgındı.

"Söylemedin çünkü sana sarılıp kulağına güzel şeyler söyledim. Ben de istediğimde ikna edici olabiliyormuşum demek ki."

Hande, tekrar ona baktığında Zehra arkadaşında kuşku uyandıracak bir sırıtışla göz kırptı. Sonrasında ise aklına yerleşen sevimsiz anılarla yüzü tekrardan öfkeyle parladı.

"Ayrıca cezalısın sen. Dün gece senin yüzünden flörtümü ektim. Çocuğa yazacak yüzüm de yok mecburen o beni arayıncaya dek onu aramadan bekleyeceğim."

Bir anda konuşmayı bırakıp işaret parmağını Hande'ye doğrulttu.

"Bana şehri gezdirecekti. Bu ihtimalin içine ettiğin için bu yüzden de bunu sen yapacaksın. Bütün gün boyunca seni alıkoyuyorum Hande Baladın. Benimle takılacaksın."

"Hiç sormayacaksın sanmıştım," dedi Hande. Yüzünde bir anda tüm keyfini yerine getirecek olan o sırıtış belirdi. Zehra henüz neye sevindiğinin farkında bile değildi ancak Hande o budalanın sonunda beklemesi gerektiği köşede bekletildiğine oldukça memnun olmuştu.

"Burayı ne kadar çok sevip sık sık buraya kaçamak yaptığını söyleyip duruyordun. Bakalım meth ettiğin kadar var mıymış."

"O iş bende," dedi, eğilip Zehra'nın yanağına istekli bir öpücük kondururken. Oynamaya hevesli küçük çocuklar gibi emekleyerek yatağın aşağısına doğru ilerledi ve aynı şekilde yere atlayıp bavuluna doğru süründü.

Peşinde kahkaha atan bir Zehra Güneş bırakmıştı. Bu sabah uyanırken duyduğu sesler kesinlikle vazgeçilmezi olacaktı...

NKBİ ~ gxg | hanzehHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin