*10*

1.5K 155 42
                                    


Zehra, endişeliydi. Sanki yine o savunmasız, küçük yaşlarındaki hata yapan ve cezalandırlacağından korkan çocukluğuna geri dönmüştü. Neyi kafasının içinde nereye koyacağından emin değildi. Düşünceleri, duyguları karman çormandı ve tüm bunların farkına üst üste gelen olaylar yüzünden geçirdiği son iki günde varabilmişti ki bu durum da işleri onun için ekstra zorlaştırıyordu.
Zamanla alışa alışa anlayabileceği, tartabileceği duygularıyla şimdi kapana kısıldığı ruh haliyle yüzleşmek zorundaydı. Tüm bunlar için kesinlikle Ebrar'a ihtiyacı vardı.

Odasından çıkıp kahvaltıya bile inmediği otelin restoranına ancak öğlen yemeğine dakikalar kala girdiğinde takım arkadaşlarını masalarda hazır otururken buldu. Bakışları anında Ebrar'ın gözleriyle buluşarak en yakın arkadaşının ona gülümsemesiyle derin bir iç çekti. Bugün kesinlikle onunla konuşacaktı. Ondan yardım almadan düştüğü bu karmaşanın içinden çıkabileceğini sanmıyordu.

Ne gariptir ki onu bu karmaşaya iten şahıs da son günlerde olduğu gibi yine ortalarda yoktu. Hoş zaten ortalarda olsa bile nedense bir anda onunla arasına gereksiz bir mesafe yerleştirmişti. Ya da belki de eskisi kadar çok zaman geçirmedikleri için Zehra olayları bu şekilde değerlendiriyordu bilmiyordu ancak bildiği tek şey bu durumdan duyduğu kırıcı rahatsızlıktı. Onu özlüyordu. Hem de çok fazla...

Bakışları salonun içinde dolaştı. Nihayet Hande'yi yüzü kendisine dönük bir şekilde Saliha'yla açık pencerenin önünde muhabbet ederken gördü.

Kaşları çatıldı Zehra'nın. Son günlerde ikisini içini huzursuz edecek bir biçimde kuytu köşelerde konuşurken yakalıyordu ve bu durumdan kesinlikle memnun değildi.

Artık bu olaya bir el atmanın zamanı geldiğini düşündüğü ani bir kararla hızlı adımlarla ikiliye doğru yürüdü. Yüzünün ne kadar öfkeli göründüğünün farkında bile değildi. Sadece masaların önünden geçerken Ebrar'ın ooo deyişini ve Hande'ye kaç diye seslenişini duyabilmişti. Ancak o zaman anlayabilmişti kaşalarını ne kadar derinden çattığını.

"Seninle konuşmamız gerek."

Selamlaşmadan Saliha'nın sağında durarak bakışlarını doğrudan çekik gözlerin yeşillerine odaklandığı parlak kahvelerde kilitledi.

Hande, yavaşça kafasını olumlu anlamda sallayarak, "Konuşalım," dedi, sonra ise bakışları aynı yavaşlıkla Saliha'nın yüzüne kaydı.

"Seni dinliyorum."

Bu kadarı fazlaydı. Ona karşı bu denli cephe almasını gerektirecek hiçbir şey yapmamıştı. Eğer tüm tribi geçen akşam takım arkadaşlarıyla beraber yemek yiyeceklerini kararlaştırıp onun Aslan'la dışarı çıkmasınaysa bu sadece Zehra'yı güldürecek bir sebep olurdu. Tüm akşam takım arkadaşlarını olmasa da yemek boyunca onu düşünüp durmuştu. Aslında kafasından bir türlü çıkmadığı için ona kızgındı.

Bakışlarını Hande'nin gözlerinden yanında duran Saliha'ya döndü.

"Bize biraz müsade eder misin?"

Yakın arkadaşının omuzunu sıkıp ona gülümsediğinde Hande'nin kaşlarının şaşkınlıkla havaya kalktığını görmedi. Yüzünü önüne döndüğünde ise Hande artık yeniden çatık kaşlarıyla onu izliyordu.

"Ne konuşacağız?" diye sordu Hande, Saliha giderken onu gözleriyle takip ederken.

"Bana bakmayı başarabilirsen, dikkatini bana verebilirsen şayet konuşuruz."

Zehra, sesindeki kırgınlığı gizleyebilmek için öfkesine sığındı. Gözleri dolarken bakışlarını yerinde sabit tutmaya çabaladı. Ve başardı da. Dibine sokulup Hande'nin gözlerinin içine baktığında, "Küs müyüz?" diye sordu.

İçinden kendini azarlıyordu. Nasıl bu kadar aptalca bir soru sorabilmişti ki?

Ne yazık ki onunla yakın temas ona yaramıyordu. Ona bu halinin sebebini bu kadar çocukça, kırgınlığını bu denli ortaya sererek sormamalıydı. Dudaklarını bükmediği kalmıştı bir tek, gerçi hüzünle bakan yeşilleri her şeyden daha beter ele veriyordu onu.

Hande, hayır anlamında kafasını sağa sola sallayıp gülümsedi.

"Neden küs olalım ki?"

"Bana eskisi kadar yakın değilsin."

Açıklamasıyla Hande'nin yüzüne onda daha önce görmeye alışık olmadığı alaycı bir tebessüm yerleşti. Bakışlarını gözlerinden dudaklarına, oradan boynuna, neredeyse göğsüyle temas eden göğsüne ve aralarında hiç mesafe olmadığını gösterircesine birleşen bedenlerine kaydırdı. Yüzündeki sırıtış alayla birleşerek büyüdü. Sanki daha ne kadar yakın olabilir ki diye sorguluyordu.

Bakışları tekrar izlediği yerlerden ve aynı ağırlıkla gözlerine kaydığında Zehra nefesini tuttuğunu fark etti. Hande'nin yüzündeki bu ifadeden dolayı Zehra'nın  yanakları kızardı, kalbi gümbürtüyle atmaya başladı.

Bir anda kafasını ileriye doğru uzatıp yüzünü Zehra'nın henüz toplamadıüiğı saçlarının arasına daldırdı ve dudakları boğazındaki hassas deriye temas etti. Zehra'nın tüm bedeninden ayak ucuna kadar tatlı, hararetli bir ürperti geçti. Hande, tüm bunlar yetmezmiş gibi bir de o tatlı ve ilk defa ondan duyduğu sesinin şehvetli tınısıyla kulağına fısıldadı.

"Kastettiğin yakınlık bu muydu?"

Zehra, biraz daha böyle dursalar tüm vücudunun alev alacağını hissediyordu. Kafasının üzerinden dumanlar çıkmadığına şükretmeliydi. Hande, dudaklarını hafif aralayıp boyun derisini hafif ağzının içine alacak bir şekilde öptüğünde bu Zehra için bardağı taşıran son damlaydı. Kendi dudaklarının arasından kaçan inlemeye engel olmamıştı. Hande kafasını geriye yatırıp gözlerinin içine baktığında Zehra'nın yüzü alev alevdi, yanaklarındaki kızarıklık boğazına ve tüm yüzüne sıçramıştı.

"Bence bu yakınlık pek işine gelmez Zehra Güneş."

Bir insan bakışlarıyla izlediği her yere dokunabilir miydi?

Zehra, Hande'nin üzerinde dolaşan ve sanki dolaştıkça da üzerindeki tüm kıyafetlerini soyan bakışlarının bunu yapabildiğini düşünüyordu.

Sözde ona hesap sormak için buraya gelmişti ancak bir anda oklar tam tersine dönmüş ve hedef kendisi olmuştu. Hande, önünde hâlâ o mağrur, kibirli edasıyla ayakta dikilirken Zehra dizlerinin bağı çözülmemesi için neredeyse iradesiyle savaşmak zorunda kalıyordu.

Hande, üzerinde dolaştırdığı bakışlarını nihayet gözlerine geri kavuşturduğunda Zehra yeniden tüm duyguları aynı anda hissetmeye başladı. Tutku, kırgınlık, gücenmişlik, öfke, özlem ve daha nicesi tüm benliğine baskı uygularken Hande yanından çekip gitti. O hâlâ yüzü pencereye dönük durup nefesini düzene sokmak için hızlı nefesler alıp vermeye çalışırken Hande hiçbir şeyden etkilenmemişçesine takım arkadaşlarıyla gülüp konuşabiliyordu.

Bir anda Zehra'nın içindeki kırgınlık tüm vücudunu saracak kadar büyüyüp onu fanusun içine hapsetti. Kollarını bedenine sarmak ihtiyacı duyarken kafasında yerine oturtamadığı onlarca soru dönüp dolaşıyordu.

Hande bu zamana kadar onunla sadece oynamış mıydı?

NKBİ ~ gxg | hanzehHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin