BÖLÜM- 29

61.1K 3.9K 1.2K
                                    

Şimdi şöyle ki çiçeklerim; ben dramdam besleniyorum, dram olmazsa ben bir hiçim... (Random atmaya utandım.)

Keyifli okumalar :))

✨✨

Alışıyordu insan, başına ilk geldiğinde yıkıldığı hâli ile kalmıyordu. Göğüslemeyi öğreniyordu. Hayatta en çok neyi yadırgıyorsanız o başınıza geliyordu ve siz onu iyisi ile kötüsü ile kabulleniyordunuz zamanla. Hep bana uğramaz dediğiniz şeyin bir parçası oluyordunuz ve alışıyordunuz.

Ne olduğunuzun pek önemi kalmıyordu, ne olacağınıza olan fikriniz gelişiyordu sadece. Hayata bakışınız değişiyordu. Bir buhrana girip de yıkılıp kaldığınız yerden toparlamayı öğreniyordunuz. Olduğunuz kişiyi kabulleniyordunuz en önemlisini.

Sizi kimin nereye koyduğunu anlıyordunuz, kimin hayatında ne olduğunuz anlaşılıyordu ve bunun gözünüzün önünde olması ile bir yıkım daha gelişiyordu iç dünyanızda.

Şirvan kim için ne olduğunu artık biliyordu. Şirvan Ağa, Şirvan Koçbey ve sadece Şirvan olduğu yerleri artık daha iyi biliyordu. Anası için Şirvan'dı. Kabul etmese bile karısı içinde Şirvan'dı o.

Babası, kardeşleri... Onlar için bunca zaman Şirvan Ağa idi, şimdi hiçbir şey. Sözünün geçtiği yerlerde söz hakkı yoktu uzun bir zamandır. Şirvan Koçbey'den geriye bir şey kalmamıştı, bir adı vardı onun saygısını da duymuyorlardı.

"Şirvan," Odanın açılan kapısından giren karısına baktı, iyice süzülmüştü bedeni, zayıflıyordu gittikçe karısı. Boyu da uzamıştı sanki, üstünde de olduğundan daha olgun gösteren görünmez bir zırh vardı.

Onun kırılgan hâlinden az biraz sıyrıldığını görebiliyordu ve onu içten içe gururlandırıyordu bu durum.

Az buz zaman değildi, gözünün önünde büyüyordu kız. Gözlerinde ilk günkü ürkek bakıştan ufak bir kırıntı bile kalmamıştı, alışmıştı çünkü şirvan'a. Saygısını eksik etmediği kocasına naif sesi ile "Sofra hazır." dedi ve gülümsedi.

Gözleri ile uyumlu üstündeki çiçekli fistanı süzdü. Güzeldi karısı, güzelleşiyordu gün geçtikçe. O yerinde sayarken karısı hep kendine yeni şeyler katıyordu. O büyürken Şirvan daha da küçülüyordu insanların gözünde. Gururu bu durumu kabullenmemek için savaş verse de gerçek buydu.

Sessizce başını salladı, karısı tekerlekli sandalyesinin arkasına geçip odadan çıkardı onu. Artık eskisi gibi gücüne gitmiyordu bu durum tabi, sadece umut etmeyi öğrenmişti ve umutlarının bir bir yıkılmasını. O hiçbir zaman bir şeyi umuda bağlamazdı fakat elinden gelen başka bir şey yoktu, oturmak ve şu lanet samdalyeden kalkmak için her gün yeni bir umuda gözlerini açmak. Çok yormuştu bu durum onu.

Tek bir adım yol bile katedemeden dönüyordu hastane kapısından. Kimse de gelişme var mı diye sormaz olmuştu artık.

Avluya çıktıklarında masada tek eksik bile yoktu, sofraları kuş sütünden noksan kurulmuş maaile yerine geçmiş kahvaltısına başlamıştı. Eski yerine kaydı gözü, sofranın başı. Orada Mizgin oturuyordu.

Ailenin başına geçmişti onun eksikliğinde, aşiret başına da emmisinin oğlu Murat geçmişti. Allah var ki Murat kendine sormadan hiçbir iş etmezdi amma kardeşi için aynını diyemezdi. Bugünleri bekler gibi gözümü çoktan hırs bürümüş, onu umursamadan bir sürü kararlar almıştı.

Mizgin, ilk başlarda ona sormadan tek iş etmezdi, sonradan sonraya değişmişti her şey. Evlendi evleneli değişmişti, artık kimseye sormadan hüküm sürer olmuştu. Bazen gücüne gitse bile sesini çıkarmıyordu Şirvan.

Bir Bebek ÖzlemindeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin