_______________
Perdelerin kapandığı gizli alemde,
Sırlar sanatsal bir yetenekle dokunmuştur.
Gölgelerin ördüğü bir aldatmaca labirenti,
Kaderin siren sesini algılamalılar.
_______________Sunoo
Gözlerimi açtığım an tanıdık gelmeyen oda gerilmeme sebep olmuştu. En son hatırladığım şey yaralı halde durmadan koştuğum ve bir ağacın altında bayılmamdı. Pencereden odaya vuran güneş ışınları ve kuş seslerinden sabah olduğunu anlamak mümkündü. Kafamı sağ tarafıma çevirdiğimde koltukta kafasını geriye atmış gözleri kapalı halde oturan bu kişinin kim olduğunu bilmemem daha da gerilmeme sebep oldu. Sessizce ayağa kalkmak istesem de, vuran acı yüzünden kalkamamış sadece küçük bir inilti bırakmıştım.
Çıkardığım seslerden dolayı olsa gerek kafasını kaldırmış, duraksamış ve bana bakmıştı. Göz-göze geldiğimiz an içime dolan adlandıramadığım hissle afallamıştım.
Tanıdık gelen yüzüyle bayılmadan önce gördüğüm son yüzün ona ait olduğunu hatırladım. Siyah kahküllü saçları, kar gibi beyaz tenine fazlasıyla zıttı. Beyaz ince bir tişört ve gri eşofmanıyla rahat ve şık görüntü bahşediyordu. İlk gördüğümde koyu kırmızı gözleri şimdi siyahtı. Belki de o an yanılmıştım.
Nerdeyse benim yaşlarımda birine benziyordu ama vücudu bir yetişkin gibiydi. Gözlerimi zorla da olsa gözünden çekmiş konuşmaya çalışmıştım fakat ses tellerim kurumuştu.
Hemen yerinden kalkıp sürahiden bardağa suyu doldurdu ve içmeme yardımcı oldu. Serin su boğazımdan başlamış tüm vücuduma yayıldı. Bu hiss az da olsa rahatlamamı sağlamıştı. Bir az daha kendime geldiğim için yeniden konuşmayı dendim.
"Neredeyim ben?" Bir süre duraksamıştı, sanki yalnış cevap vermekten korkuyor gibiydi.
"Güvenli bölgedesin" dedi fısıltıya yakın çıkan sesile.
Güvenli bölgede mi? Sarayda olmadığımı gayet iyi biliyordum, çünkü onlar beni bulsalardı kendime gelme gibi dururmum söz konusu dahi olamazdı. Tanıdık gelmeyen bu odada diğer sebeplerden biriydi. Belki de kim olduğumu bildiği için beni şimdilik kendisiyle götürmeyi tercih etmişti karşımda ki bu çocuk.
"Cevabımın açıklayıcı olmadığını biliyorum. Ama gerçekten gerilmene gerek yok, burası tahmin ettiğinden çok daha güvenli ve kimse sana zarar veremez."
Söyledikleri elimde olmadan sakinleşmeme yardımcı olmuştu. Ses tonu adeta bir büyüyü fısıldıyordu sanki. Ruhum karşımda ki bu çocuğa güvenmemi söylüyordu ki zaten bu halimle yapabileceğim başka bir şeyde yoktu. Tam başka bir soru soracakken kapı açılmış içeri beşi uzun, biri de diğerlerine nazaran kısa boylu kediye benzeyen altı kişi sırayla girmişti. Demek yalnız değildik.
"Uyanmışsın." elinde ki bardakla bana taraf gelmiş baş ucumda oturarak bardağı bana uzatmış devam etmişti, uzun boylu sarı saçlı genç. Elinden aldığımda her hangi bir bitki çayı olduğunu anladım.
"Choi Soobin ben, şu gördüğün yakışıklıların anneleri sayılırım." eliyle arkadakileri göstermiş gülerek lafını bitirmişti. Gülümserken çıkan gamzeleri onu daha tatlı gösteriyordu. Adının Soobin olduğunu öğrendiğim daha ilk kez gördüğüm bu çocuk hafifce gülümsememi sağlamıştı. Bitki çayımdan yeni bir yudum almışken başka biri konuşmaya başladı.
"Sonunda uyanmana sevindik. Yang Jungwon ben de. Şu gördüğün yakışıklıların lideri sayılırım." Soobin'nin söylediğine atıfta bulunarak kendini tanıtmıştı. Yanağında oluşan gamzeden Soobin'le bir bağlantısı olduğunu düşündüm, lakin ikisi de farklı soyisme sahipti. Sonunda konuşmaya karar vermiş, dakikalardır beynimi kurcalayan sorulardan birini sormuştum.