yorumlarınızı okumayı özledimm;)
________
Gölgelerin dansıyla gerçeklik örtüsü aralanır,
Gizemlerin yaşadığı ve sırların anlatıldığı yer.
Cesaret ve kurnazlıkla yüzleşirler,
Gecenin derinliklerinde kendi geleceklerini oluşturmak için.________
Sunoo
Aşkın ve sevginin aynı duygu olduğunu düşünenler ve tamamen zıt olduğunu düşünenler vardır. Bana göreyse uzaktan bakınca bir birine benzeyen iris ve lale çiçeği gibi. Benzerler ama her ikiside farklı türe aittir.
Laleler genellikle sevgi, tutku ve romantizmle ilişkilendirilir. Birçok kültürde aşkın ve duygusal bağların ifadesi olarak kabul edilirken, aynı zamanda güzellik, zarafet ve çiçek açmanın sembolü olarak da görülür.
İris çiçeği ise, mitolojik kökenleri olan ve çeşitli anlamlara sahip olan bir çiçektir. Yunan mitolojisinde gökkuşağının tanrıçasıdır ve iletişim, habercilik ve bağlantı sembolü olarak görülür.
Yani aşk, zaman içinde değişkenlik gösterebilir. Tutkulu aşk başlangıçta yoğun olabilir, ancak zamanla azalabilir veya değişilebilir gibiyken, sevgi daha kararlı ve istikrarlı bir duygudur. Sevgi, zorluklarla karşılaşıldığında dayanıklılık gösterebilir ve uzun zaman birlikte olmayı sağlar.
Kısaca benim için sevgi aşktan daha yüce bir duygu.Ormanda temkinle ilerlerken, Jake'in bana sorduğu bu kadar düşündürücü bir soruya cevap vermem gerektiğini hatırladım.
"Eminim, aşk değil sevgi."
"Bu kadar kısa bir sürede mi? Hmm aslında mümkünsüz değil, ben ve Sunghoon'da kısa bir zamanda bir birinize duygularımızı itiraf etmiştik."
Kendi sorusunu cevapladığı için bir şeyler ekleme gereği duymadım.
"Üzerinden beş gün geçti sence neler düşünüyordur? Tam olarak nesiniz şu an? Sunoo teker teker mi sormalıyım! Canım burada çıktı, ama!"
"Özür dilerim, ben bile hala olanların gerçekliğinde değilim. Neler düşün düğünü bilmiyorum, ama mutlu olduğunu hiss ede biliyorum. Huzurlu, ben de öyleyim. Ayrıca, ne olmamız inan hiç umrumda değil. Kendimi aptal kalıplara sokmak veya oturup teklif beklemek istemiyorum. Şu anda mutluyuz, gerisi önemli değil."
Gözlerim, önümde Jungwon'la hararetli bir şekilde konuşan Riki'yi buldu. Tam duymasam da plan hakkında tartıştıklarını anlamıştım. Muhtemelen bazı kısımlarını güvenli bulmamıştı. Yola çıkmamızdan yedi saat geçmişti, öğlen olmasına rağmen güneşsiz bir gündü yine. Güneşin iç ısıtan sıcaklığını özlemiştim. Jake'e kısa bir bakış attığımda bir şeyler düşündüğünü, yarım ağız açık halde boş boş baktığını fark ettim. Galiba söylediklerimi tartıyordu. Bu söylediklerim pek ona göre değildi, bunun farkındaydım. Ancak kendi düşüncelerimi dürüst bir şekilde aktarmak istedim.
Olduğu yerde durup beni bekleyen Riki'nin yanına irerledim. O geceden sonra, kulübede sabahın erken ışıklarına, Riki'nin çıplak göğsünde uyanmıştım. Tam olarak neler olduğunu hatırlamasa da kısaca bazı kısımlarını atlayarak ona anlatmıştım. Gelmemin tehlikeli olduğu için kızsa da çok uzatmamıştı, sonuçta aramızda ki yanlış anlaşılma son bulmuştu.
Ara ara değen ellerimizle her kesin arakasından irerliyorduk. Yanında dünyanın en utangaç insanı,bazen de en cesur insanı olu veriyordum ki, şu an utangaç olduğum kısımdaydık. Riki'nin de benden farkı yok gibiydi.