Uyarı!
Kán ve azacık şiddet içerir, eğer tetiklenecekseniz okumamanız tavsiye edilir.
Yorumlarınızı merakla bekliyorum<3_______
Gecenin perdesinde kaybolan yıldızlar gibi,
Zamanın esiri, sonsuzluğa gizlice açılan bir kapı.
Rüzgarın taşıdığı fısıltılar gibi sessizce,
Kalbimde saklı kalan sırrım ol, sonsuzluğa dek._______
Riki
İnsanlık, yaşam, günlük hayat ve diğer temel ihtiyaçlar. Bunlar benim yıllar önce unuttuğum kavramlardı. Geçmişime dönüp baktığımda koca bir boşluk görmeme rağmen bazen o zamanları özlüyordum. Ne yaşadığımı bilmesem de sadece normal biri olmayı özlüyordum işte.
Her gün uyumak, sabah kalkıp kahvaltı etmek, mevsimlere,hava durumlarına göre giyinmek, bazense sadece durup atan kalbimin sesini dinlemek..uzun zaman önce hayatımda yok olan ve varlığını bile hatırlamadığım şeylerdi.
Amma zaman zaman yaşadığım bu hayata şükranlarımı sunuyordum. Her şeye rağmen hayatta kalmama, nefes almama yardım eden bu hayatıma.
Şimdi kollarım arasında baygın olan bu beden, hayatıma anlam kazandıran en büyük etkendi. Kim Sunoo hayatıma girdiği an kendisi ile birlikte güneşi de getirmişti. Bir kaç dakika önce yaşanan olayları önceden bana söyleseyeiniz sadece göz devirerek geçip giderdim. Ama şimdi gerçekliğini kavramaya çalıştığım anlardaydım.
Boynunda kalan dişlerimin izi, tatlı kanına bulanan ağzım ve hala olanların şokunda kalan kardeşlerimle batmakta olan güneş ışıkları altında ormandaydık. Saatler önce yaşanan savaştan geride kalan yaralı, ölü bedenler, zarar görmüş ağaç dalları ve yer yer dolan kanlar.. hepsinin sadece uzun bir rüyadan ibaret olmasını diledim.
"Hadi..artık gidelim Riki." Jungwon'un yıllar sonra ilk kez ağladığını çıkan boğuk sesinden anladım. Elini sol omzuma atarak yanıma dizleri üzerinde durmuştu. Henüz gidemezdim. Zorlada olsa kanlı ağzımı koluma silip boğazımı temizleyerek konuşmaya başladım.
"Son bir işim var." Soru sormalarına izin vermeden kollarım arasında olan Sunoo'nun bedenini sağım da duran Heeseung hyunga verip ayağa kalktım. Uyuşan bacaklarımın normale dönmesini beklemden uyuşuk addımlarla bir kaç addım uzağımda olan bedene taraf kararlı bir şekilde irerledim.Bu gün bir son olacaksa bu onun sonu olmalıydı.
"Riki!" Soobin'in belirsiz şekilde duyduğum sesinin ardından gelen Heeseung hyung'un dedikleri lafını yarıda kesmesine sebep oldu. "Karışma Soobin-ah, şu an onu durduramayız.."
Kai'nin yaptığı büyüle etkisiz hale gelse de bilincini geri kazanmıştı. Sunoo'nun fırlattığı bıçak hala olduğu yerde kalmıştı. "Ne kadar duygusal sahneydi öyle. Az kalsın ağlıyordum." sahte şekilde ağlayacak mış gibi sarktı dudaklarını.
"Yazık olmuş, oyasa ki son kez ağla mış olacaktın." alay eden yüzünün yerini donuk ifade almaya başladı.
"Biricik sevgilinin bu durumda olmasının tek sebebi ben miyim sanıyorsun? Ben olmasam bile kehanetin sonucu olarak zaten ölecekti." Elimi hala saplı kalan bıçağa götürdüm.
"Eğer Sunoo'ya bir şeyler olursa. Eğer! Sunoo tüm anılarını unutursa bil ki seni tüm Teridaya rezil ederim! Ölmüş ruhuna bile saygı duymazlar!" avcumda olan bıçağı bir az daha derine ittirdim.
"Acıyor mu? Kıyamam," sesimi bilerek incelttim. "Sevgili Dae'ye selamımı iletirsin artık."
"Riki dur! Yapma." aniden beliren Jake iki eliyle ellimi tuttu. "Elini kana bulamana gerek yok. Zaten bir azdan kan kaybından ölecek. Sen yapma.."