"Bora..."
"Abim."
"N'apıyorsun?"
"Nazif'in yanına gidiyorum. Hayırdır?" Kablosuz kulaklıkları sayesinde telefonda konuşurken bir yandan da hızla bisikletini sürüyordu genç adam. Neredeyse hiçbir sokak lambası çalışmadığı için zifiri karanlık olan yollar yüzünden, döneceği sapağı kaçırdığını fark etti ve sessiz bir küfür savurarak bisikletini durdurdu.
"Akşam berbat rüyalar gördüm." dedi telefondaki abisi. Kardeşinin söylendiğini fark etmişti ama her zaman kızacak bir şey bulabildiği için önemsemedi.
Kahkaha attı Bora. "Birileri ölecek mi yoksa hamile mi kalacak?" Geldiği yönden hızla geri döndü ve etrafını birkaç saniye kontrol ettikten sonra doğru sokağın başında olduğuna karar verdi.
"İkisi de." dedi Burak ama sesindeki tedirginlik devam ediyordu. "Dişlerimin hepsi dökülmüştü ve Sîma gelinlikleydi."
"Oooooo!" diye bağırdı Bora. "Bizim Nazif baba oluyor desene!" Abisinin rüyalarının ne anlama geldiğini daha önce defalarca dinlemişti. Burak, rüyasında dişlerle ilgili bir rüya görürse bir ölüm haberi alırdı, birini gelinlikle gördüğünde ise o kişinin hamile olduğunu öğrenirdi. Daha önce hiç şaşmamıştı bu kurallar ama Bora yine de inanmıyordu. Abisinin her seferinde zaten bildiği şeyleri rüyalarına yansıttığını düşünüyordu. Bu sefer de aynı olduğuna karar verdi ve dalga geçmeye devam etti. Bisiklette ayağa kalktı ve hafif bayır olan sokağı hızla çıkmaya başlarken kahkahasını sürdürdü.
"Bora dikkat et." diye devam etti Burak. "Başka şeyler de gördüm. Dünya berbat bir haldeydi ve tam ortasında sen vardın."
Genç adam hiçbir ışığı yanmayan bir gecekondunun önünde bisikletini durdurdu ve hızla indi. "Abi bana bunları neden anlatıyorsun?" diye sordu merak ederek. Eğer Sîma gerçekten hamileyse, bu Nazif'in sorunuydu. Ölecek insanların kim olduğunu bilmeden de bir şey yapamazdı. Bilse de yapamazdı.
"Çünkü sana anlattığım zaman, rüyalarımın çıkmadığı oluyor." dedi Burak. Derin bir nefes aldı ve canının ne kadar sıkıldığı, telefondaki sesinden bile rahatça anlaşıldı.
"Hahahahah! Siktir git!" Bora işi şakaya vurmak istedi. Abisinin altıncı hisleri her zaman çok kuvvetliydi. En azından bir keresinde onun haklı olduğuna şahit olmuştu. Annelerinin öleceği gün... Burak o gün sürekli Bora'nın yanında durmuştu ve onu bu kötü sona alıştırmaya çalışmıştı. Şimdi de aynı ses tonuyla kardeşiyle konuşuyordu ama Bora onu sakinleştirmek istiyordu. Kötü olayları önceden bilse de, sonuçta bunun için yapabileceği hiçbir şey yoktu. "Doktor oldun ama hâlâ inanıyorsun bu saçmalığa!" diye devam etti.
"Lan ne bileyim ya!" Burak derin bir nefes aldı ve devam etti konuşmaya. "Rüyamda iki göz iki çeşme ağlıyordun ve bana, abi bunu sadece sen düzeltebilirsin uyan n'olur, diyordun."
Bora rahatlamaya başladı. Abisinin sesi normale dönmüştü. "Sen n'aptın?" diye sordu alayla.
"Uyandım."
"Tamam işte. Yapmışsın senden istediğimi. Aslan abim benim."
"Bora..."
"Abim!"
"Dikkat et kendine."
Bora ışıksız evin kapısı açılıp en yakın arkadaşının çıktığını görünce ona doğru koştu ve omzuna sert bir yumruk attı. "Abi sonra konuşalım mı? Şimdi Nazif'in yanına geldim." dedi ve cevap beklemeden kulaklıklarını çıkardı.
Nazif'in canı sıkkın görünüyordu. Arkadaşını içeri almak yerine, onunla beraber arka bahçeye doğru yürüdü. İnsanların onları duyamayacağı kadar uzaklaşınca Bora'nın yüzüne bakarak "Boku yedim ben!" dedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
- 18
FantasyAniden değişti her şey! Dünya büyükler için durdu ve çocukların kendi başlarının çaresine bakmaları gerekti! Tehlike ise içlerindeydi! Korkularında! Korktukları ne varsa... Başlarına gelecekti!