Filiz'i de gölgeden kurtardıktan sonra, hep beraber olan bitenler üzerine konuşmaya başladılar. Eymen ve Filiz yaşadıkları deneyimi heyecan ve korkunun karıştığı bir ruh hali içerisinde anlatmaya çalışıyorlardı.
Filiz çok bir şey hatırlamıyordu. İliklerine kadar korktuğunu biliyordu ama gölgenin onu kapladığı andan sonrası boşluktu. Sanki bayılmıştı ve o yok olduğu anda tekrar kendine gelmişti.
Eymen için ise bambaşka bir deneyim olmuştu. İlk başta her şey çok hızlı ilerlemişti ve çektiği acı inanılmazdı. Garip kardeşler, yani Mert ve İdil onun yanına geldikten sonra ise her şey daha anlaşılır hale gelmişti. Artık gölge de acı çekiyordu ve onun hissettiği her şeyi Eymen de hissediyordu. Bir kaç saniye boyunca sadece his boyutunda olan bu paylaşım, daha sonra gölgenin düşüncelerinde de meydana gelmişti. Muhtemelen bu yüzden elinden geldiği kadar hızlı bir şekilde onun ağzını kapatmaya çalışmıştı.
"O şey bir insan gibi düşünüyordu." dedi Eymen son olarak. "Saf kötü bir insan olarak ama... Belki de bir sinema karakteri ya da çizgi film karakteri... Ne olduğunu bilmiyorum ama aklımda ilk beliren düşüncesi; küçük çocukların parmaklarını yemek istemesiydi."
Uyanan çocuklardan büyük olanı aniden derin bir nefes aldı ve hepsi ona döndü. Çocuğun korktuğu çok belliydi. Eymenin söylediği şey yüzünden yüzünü buruşturmuştu ve daha fazla ayrıntı duymamak için kulaklarını kapatıyordu.
"Senin böyle bir kabusun olabilir mi tatlım?" diyerek küçük çocuğun yanına yaklaştı Sîma. Çocuk başını 'evet' anlamında sallayınca diğerlerine döndü ve "Sanırım uyuduğumuz zaman kabuslarımız dışarı kaçıyor." dedi.
Bora kendi başlarından geçen aynı olayı hatırladı ve onu en ince ayrıntısına kadar anlatmaya başladı. Kendisi nöbet tutarken diğerlerinin uyuması, ortaya çıkan parlak noktalar, onlardan bazılarının kararması ve oluşan gölgenin Yiğit ile Eren'e saldırması... Sıra Eymen'in kardeşi Meryem'i uyandıramadıklarına geldiğinde ise sesizce bekledi.
"Eren gitti ve ne oldu Bora?" diye sordu Eymen gözlerine dolan yaşları umursamadan. "Meryem'e ne oldu?"
"Evde hâlâ uyuyor." diye cevap verdi Sîma. "O iyi ama uyandıramıyoruz."
"Çünkü Eren denen o çocuğu bulup Meryem ile temas ettirmelisiniz." diye atıldı İdil. Yüzünde saçma bir gülümseme vardı. Diğerleri bunun sebebini anlamıyordu ama üvey kardeşi Mert çok iyi biliyordu. Olan biten her şey İdil'i çok heyecanlandırıyordu. Hayallerine kavuşmuştu o. Her şeyin tek düze olduğu o sıkıcı dünyadan kurtulmuştu ve artık ihtimallerin sınırsız olduğu bir çılgınlığın içinde yaşıyordu. İdil'in hayal dünyası sınırsızdı ve bu, yapabileceklerinin de sınırsınız olduğunu gösteriyordu.
"Hemen eve dönmek istiyorum!" diyerek hırsla yürümeye başladı Eymen. "Meryem'i kendi gözlerimle görmeliyim!"
Bora onu kolundan yakaladı ve "Önce her şeyi konuşmamız lazım." dedi. "Dışarıda onlarca, belki de yüzlerce yaratık olabilir."
"Peki siz buraya nasıl geldiniz?" diye sordu Filiz. Eymen'in sinirlendiğinin farkındaydı ve Bora da aynı şekilde sinirlenirse, ki öfke kontrolü konusunda iyi olmadığını mahalledeki her çocuk biliyordu, işler karışabilirdi. "Sokak siz gelirken de yaratık mı kaynıyordu?" diye devam etti Eymen'in bir şey söylemesine fırsat vermeden.
"İşte konuşmamız gereken şey de bunlar zaten." dedi Bora ve tek eli ile kulağındaki kulaklıklardan birini gösterdi. Onu taktığı anda duymaya başladığı müzikten ve o müzik sayesinde yapabildiklerinden bahsetti. Sîma da daha önce gördükleri kanatlarını anlattı. Onu oluşturanın Asya olduğunu düşündüğünü söyledi. Yeterince güçlü bir şekilde hayal edebilirlerse her şeyi başarabilirlerdi. Ayfer'in ve Yiğit'in yaptığı da buna bir örnekti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
- 18
FantasyAniden değişti her şey! Dünya büyükler için durdu ve çocukların kendi başlarının çaresine bakmaları gerekti! Tehlike ise içlerindeydi! Korkularında! Korktukları ne varsa... Başlarına gelecekti!