İdil, Bora, Filiz ve Eymen bir süredir üzerlerine çöken halsizlikle cebelleşiyorlardı. Hayal ettikleri güçlerini kullanabiliyorlardı ama bu her saniye giderek zorlaşıyordu. Sanki içlerinde oluşan bir boşluk vardı. Derileri, kemikleri sızlıyordu. Karınlarında ve başlarında rahatsız edici bir ağrı oluşuyordu. Hissettikleri bu zamansız rahatsızlık yüzünden de yaratıklarla eskisine oranla daha zor başaçıkıyorlardı.
Eğer altın kanatları ile beraber Sîma yetişmeseydi, birkaç dakika içerisinde yaratık yığınının tamamen altında kalacaklardı. Güçsüzleştikçe birbirlerine yaklaşmışlardı ve temas halinde oldukları zaman güçlerini ortak kullanabildiklerini fark etmişlerdi. Eymen ve Bora bir tarafa, İdil ve Filiz de diğer tarafa odaklanarak iki grup oluşturmuşlardı. Sîma'nın çıkıp geldiği ana kadar da kendilerini korumaya çalışmaktan başka bir şey yapmamışlardı.
"Ben yaratıkları uzak tutarım. Siz çocuğu arabadan çıkarmanın yollarını arayın." diyen Sîma, altın kanatlarını hızla çırparak yerden yükseldi ve gözleri kıpkırmızı olana kadar bekledikten sonra, lazer ışınını arkadaşlarından yarım metre yukarısından yatay bir şekilde geçirdi.
Etraftaki yaratıkların bir çoğu ortadan ikiye ayrılıp vücutlarını kaplayan kıvılcımlarla beraber yere yığılırken, Sîma rengarenk tırnaklarını onlara doğru uzattı ve ışınları ile hepsini yakaladı. Saniyeler içerisinde yaratık yığınını oradan uzaklaştırarak diğerlerine rahat bir alan oluşturdu. Arabanın etrafı tamamen boştu artık. Kapıyı tutan yetişkin ve ondan sürekli dışarı sızan dumanın oluşturduğu yeni yaratıklar haricinde hiçbir tehlike yoktu.
"Saniyede iki yaratık oluşturuyor bu kadın!" diye bağırdı Eymen o sırada. Gölgesini onun etrafında konuşlandırmıştı ve ortaya çıkan yaratıklar daha hareket edemeden onları yok ediyordu. "Bir süre dayanabilirim ama elinizi çabuk tutmak zorundasınız!" diye ekledi. Tüm dikkatini donmuş kadına ve onun etrafında beliren dumana yoğunlaştırdı.
O sırada Filiz çoktan arabanın tüm kapılarını açma çalışmalarına başlamıştı bile. Yaptığı şeyin anlamsız olduğunu biliyordu ama yine de hiçbir şey yapmadan beklemektense, kapıları sürekli açmaya çalışmanın daha iyi olacağını düşünüyordu. En azından en saçma yolları da deneyip tüketmiş olurlardı.
İdil ve Bora ise arabanın içerisindeki çocukla konuşmaya çalışıyorlardı. İkisinin de aklından sürekli yeni fikirler geçiyordu ve yaptıkları çıkarımları birbirleri ile paylaşıyorlardı. Kapıların içeriden de açılmadığını söylüyordu çocuk ama bu saçmaydı. Eğer o araba da tıpkı evler gibiyse, içeride bulunanlar kapıyı açabilmeliydi. Hatta dışarıdakiler de karanlıkla yüzleşmek pahasına bile olsa, kendi istekleri ile içeri girebilmelilerdi. Ama olmuyordu. Binaların genelde tek bir dış kapısı olurdu. Arabalar da ise birden fazla... Henüz daha fazla kapısı olan bir bina ile karşılaşmadıkları için öyle bir durumda kuralların nasıl işleyeceğinden emin olamıyorlardı. Yine de İdil'in aklında bir fikir vardı. Dışarıdaki kadının eli kapı kolundaydı. Onun yüzünden kapılar açılmıyor olabilirdi. Eğer ondan kurtulabilirlerse, belki de bir şeyler değişirdi.
"Harikasın!" dedi Bora sevinçle. İdil'in haklı olduğunu biliyordu çünkü kısa süre önce dış kapının arkasındaki bir yaratık yüzünden, Yiğit ile karanlığa girdikleri bir binadan çıkmakta zorlanmışlardı. Eğer Sîma yetişip o yaratığı kapıdan uzaklaştırmasaydı, muhtemelen asla dışarı çıkamayacaklardı. Aynı şey arabada da geçerli olmalıydı.
"Şimdi sıra geldi bu donmuş kadını oradan nasıl uzaklaştıracağımıza." diye devam etti İdil. Gri dumana elinden geldiğince yaklaştı ama o kadın ile temas etmekten kaçındı. Her saniye etrafında garip bir yaratık beliriyordu. Eymen sayesinde o yaratıklar kontrol altında duruyordu ve Sîma da vakit bulduğu anda onları rengarenk ışınları ile yakalayarak uzaklaştırıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
- 18
FantasyAniden değişti her şey! Dünya büyükler için durdu ve çocukların kendi başlarının çaresine bakmaları gerekti! Tehlike ise içlerindeydi! Korkularında! Korktukları ne varsa... Başlarına gelecekti!