Okuyun bakalım bu uzun oldu biraz. Bu arada bu texting kitabı arkadaşlar uzun olmasını beklemeyin. Elimden geldiğince uzun yazıyorum ama çalıştığım için fırsat bulamıyorum.Not: Asrın ve Elsa arasında sandığınız gibi bir ilişki olmayacak canlar abi kardeş gibi düşünün.
Günün ikinci bölümü, keyifli okumalar ♡
_
"Nereye gidiyoruz?" Dedim Asrın'a. Tek eliyle direksiyonu tutup diğer eliyle sigarasını içiyordu.
"Küçük bir toplantım var. Ondan önce seninle güzel bir kahvaltı yapalım."
Gülümsedim. "Sonra pamuk şeker de yer miyiz?"
Bana yandan bir bakış attı. "Büyü biraz lan ne pamuk şekeri?"
Uzanarak koluna küçük yumruğumu geçirdim. "Kes sesini pamuk şeker yiyeceğiz!"
"Acımadı kii," dedi alayla gülerken.
Gözlerimi devirip önüme döndüm. Asılan suratımı farkedip yanağımdan makas aldı. "Tamam üzülme yeriz artık napalım."
Asılan suratımı düzeltip dişlerimi gösterdim. "Nazlanma koca bebek ben ne istiyorsam onu yapmak zorundasın."
Tiye alır gibi "alla alla öyle mi?" Dedi.
Başımı hızlı hızlı sallayıp tatlı tatlı omuz silktim. "Evet. Eski günlerdeki gibi."
Alay etmesini bekledim ama onun kıvrılan dudakları düz bir çizgi halini aldı.
Yarım saatlik yolculuk sessiz geçmişti. Deniz kenarında bir mekana geldik. Kahvaltısıyla meşhurmuş Asrın'ın dediğine göre. Oldukça iyi bir mekandı. Cam kenarında bir masaya geçtik. Hava güzeldi. Güneş ve bulutlar birbiriyle dans ediyordu sanki. Güzel bir uyum içinde gökyüzünde, kendi yuvalarındaydı.
Asrın garsona kahvaltı getirmesini söyledikten sonra bana döndü. "Ee o Kanıt piçinden bir haber var mı?"
Saçımı kulağımın arkasına ittim. "Sürekli yazıyor ama dönmüyorum."
"Engellesene kızım!" Diye aniden parlayınca bir kaç kişinin gözleri bize döndü.
Masaya eğilip gözlerimi belerttim. "Bağırmadan konuşmayı hâlâ öğrenememişsin."
"Niye engellemiyorsun?"
Omuz silktim ve arkama yaslanıp denizi seyretmeye başladım. Asrın da çok irdelememişti. Kahvaltı gelince ikimizde iştahla yemeye başladık. Bir yerden sonra ben bırakmıştım ama Asrın üstüne bir de tatlı yemişti.
Ona iğrenerek baktım ama beni umursamadı tabi. Çünkü tam bir tatlı canavarıydı. Küçükken yetimhanede müdürenin odasına girip kadının dolabına koyduğu kurabiyeleri çalıp bana getirirdi. Bende her seferinde tatlı sevmediğimi söyleyip yemezdim ama o yinede geri götürmek yerine midesine indirirdi.
O anları hatırlayınca gülümsedim. Asrın 'Ne gülüyorsun' dercesine kaç göz yapınca başımı sallayıp geçiştirdim. 18 yaşımızdan sonra yurttan ayrılmak zorunda kalmıştık. O günden bu yana birbirimizi asla görmemiştik çünkü Asrın'ı 18 yaşına girdiği gün bir aile evlatlık edinmişti. O da bunun onun için bir fırsat ve şans olacağına inanıp kabul etmişti. Beni de yanında götürmek istesede onu alan aile buna müsaade etmemişti.
Arabaya binip gittikleri günü çok iyi hatırlıyordum. Kavurucu bir güneş tam tepedeydi. Araba gözden kaybolana kadar arkasından bakmıştım. Belki bir umut geri dönüp beni de yanlarına alırlar diye ama o gün bir kez daha yalnız olduğumu anlamıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KANIT BEY +18
Short StoryBilinmeyen numara: Balkonuma düşen kilodunuzu alacak mısınız artık?