25. Bölüm

58.9K 3.1K 1.4K
                                    


Sınır koyamak istemiyorum ama bu gidişle koyacağım galiba. Yorum ve oy çok az çünkü. Yazma hevesim de kaçıyor böyle.

Final vericem doğru düzgün bölüm yazmadan ya o kadar yani. Valla ciddiyim böyle giderse 30. bölümde final veririm.

*

Kanıt ile mesajlaşmamızın üzerinden iki gün geçmişti ve bu sürede ses seda çıkmamıştı hiç.

Diken üzerindeydim adeta.

Asrın gitmeme izin vermemiş ve Kanıt ile buluşmak istediğini söylemişti. Elbette buna canım pahasına karşı çıkmıştım. Asrın ise beni daha fazla üzmemek için sakinleşmiş ve benimle birlikte iki gün boyunca evden çalışmıştı. Bütün toplantılarını iptal etmiş sadece benim ile ilgilenmişti.

Ben ise sessizliğe bürünen şahsuvar'ın ne yapabileceği konusunda düşünüp dursam da hiçbir sonuca varamamıştım.

Neden mesaj atmıyordu?

Benden vaz mı geçmişti?

Düşün düşün kafayı sıyırmama az kalırken Asrın elinde iki tane kahve kupası ile mutfaktan çıktı. Gözlerinin altı hafifçe morarmıştı çalışmaktan. Bütün işlerini sırf ben yalnız kalmamayım diye tabletinden ve bilgisayarından hallediyordu.

"Al bakalım cimcime." Dedi karşımdaki koltuğa otururken. Bir kupayı da bana uzatmıştı. "Yüzüne kan can gelsin biraz."

Ona gözlerimi devirerek elindeki kupayı alıp bir yudum içtim. Sıcak kahve boğazımdan geçerken bile canlandığımı hissediyordum. "Teşekkür ederim."

"Yazmadı değil mi?" Diye sorunca başımı iki yana salladım.

"Hayır." Dedim arkama yaslanıp. "Garip bir şekilde çok sessiz. Kötü bir şey olacakmış gibi hissediyorum."

"Ne olabilir Fıstık? Saçma şeyler düşünüp canımı sıkma." Azar çekmesine alıştığım için onu takmadım bile.

"Bilmiy-"

Lafımı ağzıma tıkan Asrın değil kırılacakmış gibi çalan kapının sesi oldu. Yerimden fırladım ve endişe ile Asrın'a baktım. "Bu kim böyle alacaklı gibi? Birini mi bekliyordun?"

Asrın da kalktı. Kolumu tutup beni uyardı. "Elsa burada bekle anladın mı? Birini beklemiyordum ama kapımın ırzına geçmeye çalışan her kimse haddini bildireceğim. Sadece burada kal."

Onu başımla onaylayınca kolumu bırakıp kapıya doğru yürüdü. Önce delikten baktı ve her kimi veya neyi gördüyse omuzunun üzerinden bana baktı. Bakışlarından anlamıştım. İçime dolan korkuyla birlikte yanına ilerledim.

"O değil mi?" Dedim cevabını bildiğim bir soruyla.

Onayladı. "Yukarı çık. Zarar görmeni istemiyorum."

Kolunu tutup onu çekmeye çalıştım ama sadece çalıştım. "Asrın lütfen sakin ol. Kavga etmeyin. Benim yüzümden zarar görmenizi istemiyorum. Kendimi asla affetmem."

Asrın gözlerimde ne gördüyse harelerindeki öfkesi saman alevi gibi aniden söndü ve uznarak dudaklarını alnıma bastırdı. O uzaklaşırken kapı ile bedeni arasına girip onu yavaşça geri ittim. "Lütfen yukarı çık. Onunla ben konuşmak istiyorum." Kapı durmadan çalıyordu. Ve boğuk boğuk gelen sesinden birkaç küfür ettiğini anlamıştım. Bu küfürler Asrın'a yönelikti.

Asrın kararsız bir şekilde bana bakınca "merak etme bana zarar veremez." Dedim ikna olması için.

"Bir şey olursa şuradayım. Seslenmen yeter." Dedi ve yukarı çıkmak yerine koridordaki bir odaya girdi. Her ihtimale karşı Kanıt'a güvenmediği içindi bu tavırları.

KANIT BEY +18Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin