2- Printsessa

1.3K 57 8
                                    

Ne kadar süre geçtiğini bilmiyordum. Belki bir belki iki saat. Gözlerimi kamaramdaki rahat yatağımda açmayacak olduğumu bildiğim için direniyordum. Uyandığımı kimsenin anlamamış olduğunu umarak kıpırtısız bir şekilde yatmaya devam ettim. Hiç beklemediğim bir anda buz gibi suyun suratıma çarpması ile burnuma sular doldu. Genzim acıyla sızladı. Derin nefesler ve öksürükler içinde uyuşmuş vücuduma aldırmadan doğruldum.

Burnuma dolan su yüzünden deli gibi öksürürken gözlerimi açamıyordum. Kendime gelmeye çalıştığım sırada sesleri gittikçe uzaklaşıyor, gülüşme sesleri duyuluyordu. Halimden eğlendikleri belliydi. Gözümü açtığımda karşımda sadece daha önce gördüğüm iri yarı adamın olduğu hücre vardı. Adam dünya umurunda değilmiş, burada tutsak değilmişiz gibi uykusuna devam ediyordu. Halinde öyle bir umursamazlık vardı ki inanamıyordum.

O sırada uzun zamandır yan hücrede olduklarını unuttuğum genç görevli, "İyi misiniz hanımefendi? O şerefsizler size dokundular mı?" diye seslendi.

Heyecanla parmaklıklara yaklaştım ve demirleri iki elimle kavradım. Başımı sanki onları görebilecekmişim gibi soluma doğru çevirmiştim.

"Biraz canım yanıyor. Siz iyi misiniz?" dedim hızlıca.

"Birkaç sıyırık dışında iyiyim ama yanımdaki amcanın bilinci yerinde değil." derken sesi pek de iyi gelmiyordu.

"Kurtulacağız buradan merak etmeyin. Benim babam asker. Bizi bulacaktır. Bundan eminim." Çatallı fakat güçlü çıkan sesim düşüncemi destekler nitelikteydi.

"Umuyorum bu bir an önce olur." Sesi her geçen saniye daha da solgun çıkıyordu. Kurtulacağımıza inanmıyor olmalıydı.

"Hey sen! Çekil yerine!"

Aniden duvarları bile çınlatan bir ses ve ardından inlemeler duyuldu. Korkuyla hücrede geriledim.

"Günaydin printsessa."

Yüzüm hitap şekliyle buruşmuştu. İnatla sessizliğimi korurken hücrenin kilidini açtığını göz ucuyla gördüm. Parmaklığı kendine doğru çekip üstüme doğru attığı adımları görmemle korkuyla sırtım duvarla temas edene kadar geriledim.

Önüme çöküp yüzünü benimle aynı hizaya getirdiğinde, "Şimdi seninle konuşacağız ve sen de uslu uslu cevap vereceksin. Tamam mı?"

Nefesi ölüm kokuyordu. Mide bulandırıcı maskesi yüzünde yoktu. Onu hemen tanımıştım. Mutfaktaki şerefsizdi. Başımı inatla dikleştirdim. Bu ona istediği zevki vermişçesine gülümsedi.

Aldığı kısa nefesten sonra yüzünü yüzüme yaklaştırdı. "Kasanin anahtari nerede?" Yavaşça söylediği kelimelerin hiçbiri benim için bir anlam ifade etmiyordu.

Ağzımdan sadece bir, "Ne?" kelimesi döküldü söylediklerine tepki olarak.

"Kasanin. Anahtari. Nerede?" Kelimelerinin arkasındaki aksanı gözümden kaçmamıştı. Bu adam Türk değildi.

"Ben, ben, ben neden bahsettiğiniz bilmiyorum." Kekelerken oldukça acınası göründüğüme emindim.

"Bak güzelim sana nerede olduğunu hatirlatmama gerek olduğunu sanmiyorum. Fakat beni zorlamaya devam edersen yaşayacaklarini tahmin bile edemezsin."

Hızlı nefeslerim arasında, "Gerçekten neden bahsettiğiniz hakkında hiçbir fikrim yok." dedim inatla.

"Siz Türkler inatçisiniz." Ellerini sakallarından geçirip doğruldu. Tuttuğum nefesimi aradaki boşlukla verirken birden yediğim tokatla yere savruldum.

"Bana cevap vereceksin!" Gürleyen sesi tüm boşlukta yayılıp kulağıma geri geldi. Gözyaşlarım tokadın etkisiyle akmaya başlarken başımdaki ağrı kuvvetlenmişti.

SAT Komandosu (+18)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin