Beş ülkeye ayrılmış bir dünya, sırlarla örülü bir kader... Denizlerle ayrılmış beş güçlü ülke arasında hassas bir denge hüküm sürmektedir. Ancak bir tatil gezisi sırasında kaçırılan Ceren, bu dengeyi altüst edebilecek sırların tam merkezine çekilir...
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
⚓
Ne kadar süre geçtiğini bilmiyordum. Belki bir belki iki saat. Gözlerimi kamaramdaki rahat yatağımda açamayacak olduğumu başımdaki sızıdan bildiğim için açmamakta direniyordum. Uyandığımı kimsenin anlamamış olduğunu umarak kıpırtısız bir şekilde yatmaya devam ettim. Böyle anlarda anlamazlar ve giderler diye düşünüyordu insan değil mi? Rahat bırakırlar belki sıradakine geçerler, sen de kurtuldum diye sevinirsin. İşte o hayal yanlıştı. Hiç beklemediğim bir anda buz gibi suyun suratıma çarpması ile burnuma sular doldu. Genzim acıyla sızlarken derin nefesler ve öksürükler içindeydim. Başımdaki ağrıya hele de baygınken düştüğüm sert zeminde tuhaf şekildeki pozisyonda kıpırdamadan yatmaktan uyuşmuş vücuduma aldırmadan doğruldum.
Burnuma dolan su yüzünden deli gibi öksürürken gözlerimi açamıyordum. Kendime gelmeye çalıştığım sırada adım sesleri gittikçe uzaklaşıyor, yerine gülüşme sesleri duyuluyordu. Halimden eğlendikleri belliydi. Bense hiç ama hiç eğlenmiyordum. Gözümü açtığımda karşımda iri yarı adamın olduğu hücre vardı. Adam sanki dünya umurunda değilmiş, hepimiz burada tutsak değilmişiz gibi uykusuna devam ediyordu. Halinde öyle bir umursamazlık vardı ki inanamıyordum.
O sırada uzun zamandır yan hücrede olduklarını unuttuğum genç görevli, "İyi misiniz hanımefendi? O şerefsizler size dokundular mı?" diye seslendi.
Heyecanla ayağa kalkıp parmaklıklara yaklaştım ve demirleri iki elimle kavradım. Başımı sanki onları görebilecekmişim gibi soluma doğru çevirdim.
"Biraz canım yanıyor. Siz iyi misiniz?" dedim hızlıca.
"Birkaç sıyırık dışında iyiyim ama yanımdaki amcanın bilinci yerinde değil." derken sesi pek de iyi gelmiyordu.
"Kurtulacağız buradan merak etmeyin. Benim babam Kairya askeri. Bizi bulacaktır. Bundan eminim." Çatallı fakat güçlü çıkan sesim düşüncemi destekler nitelikteydi.
"Umuyorum bu bir an önce olur." Sesi her geçen saniye daha da solgun çıkıyordu. Kurtulacağımıza inanmıyor olmalıydı.
"Hey sen! Çekil yerine!"
Biz farkına varmadan konuşurken birileri yaklaşmıştı. Aniden duvarları bile çınlatan bir ses ve ardından inlemeler duyuldu. Korkuyla hücrede geriledim.
"Günaydin prinses."
Yüzüm hitap şekliyle buruşmuştu. İnatla sessizliğimi korurken hücrenin kilidini açtığını göz ucuyla gördüm. Parmaklığı kendine doğru çekip üstüme doğru attığı adımları görmemle birlikte korku bedenimi ele geçirdi ve sırtım duvarla temas edene kadar adımladım.
Bir adım uzağımda durduğunda yüzünü benimle aynı hizaya getirerek eğildi. "Şimdi seninle konuşacağız ve sen de uslu uslu cevap vereceksin. Tamam?"
Nefesi ölüm kokuyordu. Mide bulandırıcı maskesi yüzünde yoktu. Onu hemen tanıdım gözlerindeki lanet parıltı onu ele veriyordu. Mutfaktaki şerefsizdi. Başımı inatla dikleştirdim. Sırtım duvara yapışık kaçacak yerim yokken yaptığım hareket ona istediği zevki vermişçesine gülümsedi.