4- Venom

1.1K 65 6
                                    

Buz gibi suyun etkisiyle irkilirken kolumdan çekiştiren eller beni suyun dibine doğru çekiyordu. Suya düşmeden önce derin bir nefes almayı başarabilmiştim fakat yorgun bedenim daha fazlasını kaldırmaya müsait değildi. Karnımda hissettiğim darbeyle ağzımdan kaçan hava kabarcıkları suyun üstüne doğru yükseldi. Ciğerlerim derin bir nefes için yalvarıyordu fakat suyun oldukça derinlerine batmıştım. Bir ıslık sesi duyar gibi olduğumda kolumdaki baskı azaldı ve yanımdaki adamın esaretinden kolumu kurtarmayı başarabildim.

O an hiç beklemediğim bir şey oldu. Tüm vücudum soğuktan uyuştu. Gözlerimi bir şey görebilmek umuduyla aradığımda yüzüme vuran ışık gözlerimi aldı. Yaklaşan ışığa korkuyla bakarken ışığın yansıdığı askeri kamuflaj üniformasını ve silahları fark etmem uzun sürmedi. Hızla yaklaşan üç askerin ikisi sıkıca kollarımı kavrayıp daha derinlere inmemi engellerken diğeri oksijen tüpünün maskesini yüzüme taktı. Verdiği el işaretiyle derin nefes aldığımda elimde olmadan öksürdüm. Soğuktan uyuşan vücudum titriyordu ve bilincim kapanmak üzereydi. Suyun içerisinde hızla ilerlerken zihnim yavaş yavaş kapandı.

Kusacağımı hissederek hızla yerimden doğrulurken içim yanıyor gibi hissediyordum. Tüm vücudum sızlıyordu.

"Lanet herifi hala bulamadınız mı? İşiniz ne lan sizin? Bir şeyi de düzgün yapın."

İri adamın gür sesi kulaklarımda çınlama etkisi yaratırken hissettiğim mide bulantısıyla bir kez daha boş öğürdüm. Sıcak basma hissi gittikçe kuvvetleniyor, tüm vücudum alev alıyordu sanki. Üstünde uzandığım sıcak battaniyeden kurtulmak için ayağa kalktım. Kenarda duran bir şişe suyu gördüğümde hızla alarak büyük yudumlarla içtim ama sıcak gitmiyor daha da şiddetleniyordu. Alnımda ve ensemdeki terden arınmak için suyun kalanını boynuma ve yüzüme döktüm. Nefes alışverişlerim hızlanmıştı. Korkuyla açık kapıya ilerledim. Duvarlardan aldığım destekle içinde tek bulunduğum odanın kapısını araladım ve dışarı çıktım. Kapıda öylece nefeslenirken bir oda dolusu Türk askerinin bakışları beni buldu. Benim bakışlarımsa tek bir kişiyi. Adımlarım güçlükle ona yöneldiğinde oturduğu sandalyeden kalktı.

"Ceren iyi misin? Nasıl hissediyorsun?"

Son adımımı attığımda kollarından destek almak için iki elimle sıkıca tutundum. Adım atmayı geçtim ayakta bile duracak halim yoktu.

"Bir tuhaflık var. Sıcak... Çok sıcak."

Bir eli kolumu kavramış ayakta durmama destek oluyorken diğer eli alnıma değdi. "Terliyorsun ama buz gibisin. Battaniyeyi getirin." Son sözü elbette bana değildi.

"Hayır. İstemiyorum çok sıcak."

Gözlerimi yorgunlukla kapatırken odada sessizlik hakimdi. Tekrar araladığımdaysa beyaz bir odadaydım. Kimse yoktu. Duvarda silahlar asılıydı. Birazdan çirkin gülümsemeli bir adam girecekti biliyordum. Korkutucu gülümsemesiyle bana yine o iğneyi yapacaktı.

Midemin tekrar kalkmasıyla gözlerimi kırpıştırdım. İri adam endişeyle kollarımı sarsıyordu. "Ceren! Neler oluyor?"

Kafa karışıklığıyla gözlerimi kırpıştırarak ağzıma geleni yuttum. Ben neler olduğunu bilmiyordum. Bakışlarımı göğsünden ayırıp gözlerine çıkardım.

"Kolum acıyor." Halsizlikle çıkan sesime karşın kaşları daha da çatılırken tuttuğu kollarımı gevşetti.

"Hayır. Kolum acıyor." dedim derdimi anlatma çabasıyla. O an ne demek istediğimi yeni fark etmiş gibi kollarıma bakmaya başladı. Önce dikkatle sağ kolumu inceledi. Sonra sol kolumu. Fakat görünürde bir yara bulamamış olmalı ki, "Kollarında bir şey yok Ceren. Belki biraz uyursan geçer. Hadi gel seni yatırayım." dedi bir bebeği teselli edercesine yumuşak bir ses tonuyla.

SAT Komandosu (+18)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin