Ertesi gün kahvaltı boyunca Gül Murat hakkında konuşup durdu. Bana gitmeden ikisine bir buluşma ayarlamamı söylüyordu. Açıkçası Gül benim için çok şey yapmıştı o yüzden yardım etmek istiyordum ona. Hem neden olmasınlar ki diye düşünmüştüm. Miran'a da bahsedip halletmek istiyordum. O gün zaten Miran bizi pikniğe götürecekti. Murat' ı da çağırmasını gece söylemiştim bakarız demişti. Kabalık gidecektik zaten o yüzden dikkat çekmezdi.
Yolda da onu darlayıp durduğumuz için arabayı Murat' ın evine çevirdi. Gül heyecandan yanında oturan Göksu' ya bulaşıp duruyordu.
Evine geldiğimizde durdurdu Miran arabayı. Murat'ın evi diyince küçük bir şey beklemiştim ama resmen ikinci bir konakta yaşıyordu. Bahçesi simsiyah giyinmis adamlarla doluydu. Arabayı durdurunca gelip kapımızı açtılar.
"Hosgeldin Miran abi." dedi Miran' ın kapısını açan.
"Hoşbuldum. Abim evde mi?" dedi Miran inerken.
"Evde ama kapıyı duymaz stüdyoda."
"Sende anahtar vardır."
"Var abi buyur." dedi adam cebinden anahtarı çıkarıp Miran'a verdi.
Bizde inmiştik arabadan eve yürüdük birlikte. Göksu ise arabada bekleyeceğini söyledi belli ki Egemen' i arayacaktı. O yüzden ısrar etmedim.
"Beni konuşturmayın bak." dedi Gül.
Ona bakıp kapıya döndü Miran açmak için.
"Merak etme ben uygun bir dille davet ederim."
"Bu arada ne stüdyosu bu?" dedim Miran' ı izlerken.
"Gel görürsün şimdi." dedi ve kapıyı açtı. "Önden bayanlar."
Gülümseyip içeriye geçtik peş peşe. Ev içeriden çok daha büyük gözüküyordu. Etrafa bakarak Miran' ın peşinden yürüdük. Gül hemen koluma girdi tabii.
"Burda tek başına mı yaşıyor?" dedi kısık sesle.
"Belli ki öyle." dedim bende.
Evin en az bir üç katı vardı ama biz bir üst katta durdu. Miran bir odaya gelip kapısını açtı yine önce bizim geçmemizi bekledi. Birlikte girdik bizde. Kocaman bir müzik stüdyosundaydık.
Murat camlı bölmenin arkasında kulaklıklarını takmış mikrofonun başında duruyordu. Gözleri kapalıydı... kendisini söylediği şarkıya kaptırmıştı. Tanıdığım ve çok sevdiğim bir şarkı olduğundan hemen anlamıştım hangisi olduğunu. Çağan Şengül' ün Çok Yazık şarkısını söylüyordu. Açıkçası duymasam ve görmesem bu kadar iyi olabileceğini düşünmezdim. Bizi hala farketmediği içi devam ediyordu. Miran da ellerini beline koymuş bizim gibi izliyordu. Gözlerini açtı sonra bize baktı ama hiç bozuntuya vermedi. Ciddileşmişti yine de gözleri çok derin bakıyordu. Doğruca bana bakarak şarkıyı söylemeye devam etti.
"Yollarım dikenli, taşlı, ellerimde
Fotoğrafın, yüzünde aynı gülümseme
Sormadım neden sonumuz geldi böyle
Çok yazık! ...Kollarım yuvan, sarardı gökyüzünde
Yıldızım ağlarsan düşer ellerine
Korkmadım karanlığınla yüzleşmeye
Parladım!"Bir elini kulaklığa çıkarttı sonra diğeri de sesinin yükseldiği yerlerde yavaşça havaya kalkıyordu. En son göğsüne koydu elini başını biraz öne eğdi. Gözlerini kapattı. Sessizce bitirdi şarkıyı fısıldarcasına.
Gözlerini açıp direkt karşıya baktı sonra tekrar, direkt bize. Kulaklığı çıkarıp başını hafifçe yana eğdi tebessüm etti. Çıktı sonra da stüdyodan.