20- Bilinmeyen Numara

9.8K 453 82
                                    


Onur'dan

Elimde ki kolyeyi avucumun içine hapsettim. İçime derin bir nefes çektiğimde bilinmeyenin bu kolyeyi nereden bulduğunu merak ediyordum. Aklıma bir benzerini aldığı fikri gelsede kolyenin ucunun kırık olması bu düşüncemi silmişti. Geçen senelerde kaybettiğim bu kolyeyi her yerde aramıştım. Bir hafta aklıma gelen her yere baksam da sonradan pes etmiş ve kabullenmiştim.

Kolye melek motifliydi ve meleğin bir kanadı kırıktı. Bu kolyeyi anneme doğum gününde hediye olarak almıştım. Ölene kadar boynundan çıkarmayacağını söylemişti. Gerçekten sözünü tutmuştu. O kaza sonucunda vefat etmesiyle bana verilen eşyalarının arasında bu kolye de vardı.

Gerçekten ölene kadar çıkamamıştı bu kolyeyi.

Avucumu açıp tekrar kolyeye baktım. Derin bir nefes aldığımda kolyeyi cebime koydum. Masanın üzerinde ki telefonu alıp mesajlar kısmına girdim ve bilinmeyen ile mesajlarımızı okudum.

Şu an buradaydı ve beni izliyordu.

Hem hissediyordum hemde bunu o söylemişti.

Kafamı kaldırıp etrafıma baktım. Kendi sınıfımda olan kızlara baktım. Nedense hiçbirinden şüphelenmiyordum. Onlar değilmiş gibi geliyordu. Bugüne kadar hiçbirinin arkadaşlık dışında bana yaklaştığını görmemiştim. Hepsi arkadaşımdı. Bilinmeyen bana aramızda bir yaş olduğunu söylese de 12. Sınıf olma ihtimali de vardı.

Gerçekten onun kim olduğunu merak ediyordum. Beni uzun zamandır seven kişinin bana hissettirmeden nasıl başardığını merak ediyordum ve bu merak duygusu her geçen gün artıyordu.

Bakışlarım sınıfa giren Derin'e kaydı. Göz göze geldiğimizde gülümsedi ve adımlarını hızlandırıp yanıma oturdu.

"Selam." Dedi yüzünde ki gülümsemeyle. Bir kaç aydır yanımda oturuyordu, kendisi benim sıra arkadaşımdı. Kendi halinde bir kızdı.

"Selam." Dedim küçük bir gülümsemeyle.

"Nerdesin sen kaç gündür ya? Artık okulu saldın farkında mısın?" Diye sorduğunda sıkıntılı bir nefes aldım. Hem çalışmak hem de okumak çok yorucuydu. Okuldan çıkıp direkt sanayiye gidip gece on ikiye kadar çalışmak kimsenin harcı değildi. Bana kalsa şimdiden okulu açığa aldırmıştım ama anneme bir sözüm vardı. Bu yüzden okula geliyordum.

"Evdeydim, dinleniyordum." Dedim. Bakışlarımı onlardan çekip sınıfa baktim. Son teneffüse girmiştik. Herkes kendi halinde takılıyordu ve bir çoğu test çözüyordu.

"Hmm." Diye mırıldandı. Bakışlarımı ona çevirdim. "Anladım." Sıranın üzerinde olan elini kaldırıp önüne gelen perçemi kulağının altına sıkıştırdı.

Elini kaldırıp saçıma uzattığında ona uzun bir süre baktığımı hissettiğim de kendime geldim. Yalandan bir defa öksürdüğüm de yönümü başka bir yere çevirdim. Neyse ki saçıma dokunmamıştı. Bu hayatta en sevmediğim bir şey varsa o da saçıma dokunulmasıydı.

Derin benden bu hareketi beklemiyor olacak ki şaşkınlıkla bana bakmış ve daha sonrasında hava da kalan elini indirmişti. "Şey sadece saçında bir şey vardı onu alacaktım." Diye kısık sesle konuştu.

Bakışlarımı ona çevirmeden konuştum. "Saçıma dokunulmasını sevmem."

Bakışlarım onda olmasa bile gördüm. Başını salladı. "Bilmiyordum, özür dilerim." Dediğinde dudaklarımı aralayıp bir şey söyleyeceğim zaman sınıfa Işılay girmişti. Onu görmemle tüm dikkatimi ona verirken Derin'e ne söyleyeceğimi de unutmuştum.

Işılay'ın bakışları direkt beni bulurken göz göze geldik. Yüzünde ki her zaman ki gülümsemesi vardı.

Hemen yanımda durdu.

"Seni bekliyoruz kantinde. Telefonuna ulaşamayınca sınıfına geleyim dedim." Diyerek direkt konuya girdiğinde bakışlarını benden çekip yanımda oturan Derin'e kaymıştı. Derin bende olan bakışlarını Işılay'a çevirdiğinde ikisi bir süre bakıştılar.

Derin'in sevdiği bir çocuk olmasa az daha Işılay'dan hoşlandığını düşünecektim.

Bu sessiz bakışmayı bölmek için ayağa kalktım. "Geleyim bakalım." Dedim gözlerim Işılay'ın gözleriyle buluşurken. Işılay bir şey demeden önden ilerlediğin de Derin'e baş sallayıp Işılay'în arkasından ilerledim.

Kantine inip bizimkilerin yanına ilerlediğimiz de okulun zili çalmasıyla hormurdandım. Yunus yiyemediği tostun hızlı bir şekilde bitirmeye çalışırken Oğuz ve Aybars başını telefondan kaldırmıyorlardı. İkisi de pubg delisiydi.

Beşimiz sürü gibi yan yana yürüdüğümüz için ve biz dört erkek hemen hemen aynı boyda olup Işılay bizden bi on beş santim kısa olduğu için çoğu kişinin direkt gözleri Işılay'ı buluyordu. Işılay ise elinde ki telefonda birisine yazıyordu ve bütün dikkatini telefona vermişti.

Bakışlarımı ondan çekip önüme döndüğümde Işılay'ın olduğu kısımda ki kapının hızlı bir şekilde açılmasını fark etmemle refleksle Işılay'ı kolundan tutup önüme çekmiştim. Kapı sert bir şekilde duvara çarpmayla gürültülü bir ses çıkarması bir olmuştu. Kapı kolunun kırıldığından emin olurken sınıftan da bağırışmalar geliyordu.

Işılay'ı hızlı bir şekilde önüme almam onun yüzünde korku dolu bir ifade oluşmasına sebep olmuştu. Gözlerini korkuyla açmış bana bakıyordu.

Aybars ve Oğuz elinde ki telefonları kapattığında şükür namazı kılacaktım.

Aybars, "Işılay," Diyerek Işılay'ın kolundan tuttuğunda, Işılay'ın bakışları abisini buldu. "İyi misin abiciğim?" Diye sormuş endişeli bakışları Işılay'ın üzerinde dolamıştı.

Işılay başını olumlu anlamda sallarken gözü kapıyı açan çocuğa takılmıştı. "İyiyim bir şeyim yok." Aybars onun baktığı yöne yani çocuğa baktığında kaşlarını çatmıştı.

"Dikkat etsene." Dedim düz bir sesle. "O kapı ya çarpsaydı?"

Çocuk umursamaz bir tavırla omzunu silkerek, "Ama çarpmadı." Dedi gevşek gevşek.

"Berk." Diye uyardı Oğuz. "Özür dile bi istersen abiciğim?" Dediğinde çocuğun bizden küçük olduğunu anlamıştım.

Adının Berk olduğunu öğrendiğim çocuğun bakışları Işılay'ı bulduğunda düz bir sesle "Kusura bakma." Diyip sınıfına geri girmişti.

"Bu neydi şimdi?" Diye sordum.

"Abi çok saçma hem kapıyı sertçe acıyor hemde geri sınıfa giriyor?" Aybars'ın mantıklıydı sorusuyla birlikte bizimkilere baktım.

Yunus boş verin dercesine elini sallamış, Işılay'ın omzuna kolunu atarak ilerlemişti. "Sallayın ya, zaten bütün deliler bizi bulur." Demişti.

"Bugün size geliyoruz değil mi?" Diye sordum Aybars'a koridorda yürürken.

"Tabi oğlum." Diye onayladı Aybars. "Her şey hazır, bir pes atarız."

Oğuz, "Ya bakın şimdiden söyleyeyim ben şu herifle," Eliyle Yunus'u gösterdi. "Aynı takımda olmam. Bir türlü öğrenemedi gol atmayı amına koyayım. Ya bi insan her seferinde mi kendi kalesine gol atar! Bu it atıyor!" Aybars ile gülmeye başladığımız da Yunus konuşmalarımızı duymuş olmalı ki ters ters bize bakıyordu.

"Ya olabilir böyle şeyler tamam mı? Kafam karışıyor ben ne yapabilirim ekran dönüyor benim başım da dönüyor!" Diye kendini savunmuştu. Işılay ile aynı sınıfta olduğu için bize arkalarına dönerek sınıfa girmişlerdi.

Oğuz ve Aybars aynı sınıftaydı ve kendi sınıflarının önüne gelince girmişlerdi. Hemen karşısında benim sınıfım olduğu için zaman kaybetmeden sınıfıma girmiştim.

Telefonumun bildirim sesini duymamla cebimden çıkarıp kimin mesaj attığına baktım. Tabi ki bilinmeyendendi. Yüzümde bir gülümseme oluşurken mesaja tıkladım.

Bilinmeyen Numara: Çok yanlış sularda yüzüyorsun.

Ama bu benim bilinmeyenim değildi.

🌸

Upss bu nereden çıktı böyle

HİSSET | TEXTİNG Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin