꧁Diggory꧂

112 10 116
                                    

İyi okumalar...

☾ ☾ ☾ ☾ ☾ ☾

Kendimi Harry'den çözüp ayağa kalktım. Sisli bir kırın ıssız uzantısına benzeyen bir yere gelmiştik. Önümüzde yorgun ve somurtkan görünüşlü iki büyücü vardı; biri elinde büyük, altın bir saat, diğeri de kalın bir parşömen rulosuyla bir tüy kalem tutuyordu. İkisi de Muggle gibi giyinmişlerdi... Yani sanırım... Çok hakim olduğum bir konu değil.

Mr Weasley "Günaydın, Basil." diyerek çizmeyi alıp parşömen rulolu büyücüye uzattı, adam da onu yanındaki koca bir kutu kullanılmış Anahtar'ın arasına attı. Anahtarlar arasında eski bir gazete, boş bir içecek tenekesi ve delinmiş, garip bir top vardı. Quaffle olmadığı barizdi, beyaz topun üzerinde altıgen siyah şekiller vardı.

Hey, bu evimizin önünde top oynayan Muggle çocuklarının kullandığı topa benziyordu!

Basil yorgun yorgun "Selam, Arthur." dedi. "Görevli değilsin, ha? Bazıları için mesele yok tabii... Biz bütün gece buradaydık... Yoldan çekilsen iyi olur, beş on beşte Kara Orman'dan kalabalık bir grubun gelmesini bekliyoruz. Biraz dur da hangi kampta olduğunu bulayım... Bakalım... Weasley... Weasley.." Elindeki parşömen listeye baktı. "Dört yüz metrelik bir yürüyüşten sonra, karşına çıkacak ilk tarla. Kamp yöneticisinin adı Mr Roberts. Diggory... ikinci tarla... Mr Payne'i sor."

Mr Weasley, "Sağol, Basil," dedi ve bize kendisini izlememizi işaret etti.

Basil, ha? Tanıdık bir isim... Sanırım saraydaki kölelerden biriydi.

Saray mı?

Daha şeytana dönüşmeden önce yaşadığım yer.

Yani doğuştan şeytan değilsin?

Hayır, öyleyim. Şeytan olarak doğdum. Şeytanlar birini öldürene kadar melektirler - gerçek anlamda.

Yani sen... Birini mi öldürdün?

Trilyonlarcasını. Belki daha fazlasını...

Yüz ifadem nasıl değiştiyse artık, yanımdaki Cedric'in sesini duydum.

"Hey, sen iyi misin?"

Başımı salladım. Şimdi bir bahane uydurmam gerekiyordu...

"Arkadaşım da buraya gelecekti ve ben... Onu nasıl bulacağımı bilmiyorum. Çok geniş bir alan burası."

Yut lütfen...

"Anladım." dedi. "Şey, istersen yardım edebilirim."

Dalgınlıkla sordum. "Hangi konuda?"

"Arkadaşını bulma konusunda." Hafifçe gülümsedi.

Merlin...

Sakarca güldüm. "Şey - tabii... Teşekkürler..."

Yirmi dakika kadar sonra bir kapının yanında küçük, taş bir kulübe göründü. Onun ardında, büyük bir tarlanın tatlı eğimli yamacında, ufuktaki karanlık ağaçlığa doğru yükselen yüzlerce çadırın hayaleti andıran şekillerini zar zor seçebiliyordum. Diggorylerle vedalaştık ve kulübenin kapısına yaklaştık.

Luna Black // White Carnation (DÜZENLENECEK)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin