꧁Kolye꧂

88 8 64
                                    

İyi okumalar...

☾ ☾ ☾ ☾ ☾ ☾

Sirius'a yazdığım cevap mektubunu baykuşun ayağına bağladığımdan bu yana yaklaşık bir buçuk saat oluyordu. Trenden inmiştim ve saman kokan at arabasının içinde, gecenin karanlığında bile destansı görünen kaleye varmak üzereydim; bu arada da dolunayın Kara Göl'e olan yansımasını seyrediyordum. Ve aynı zamanda da Victoria ile yaptığım konuşmayı düşünüyordum.

Ona ihtiyacım olacak bir zaman olabilir miydi? Bana göre bu sorumun cevabı "hayır"dı. Ama yine de emin olamıyordum işte...

Hem, Victoria'nın bana anlatmadığı şeyler olduğuna emindim. Yani, madem çok güçlüydü de niçin zihnimden çıkmadı? Niçin o kolyeye ihtiyaç duyuyordu?

Şu ana kadar bana anlattığı çoğu şeyin abartı olduğunu da düşünüyordum. Mesela şeytan olması... Tanrıların varlığı, mesela "Jadira", her kimse artık... Çok güçlü olduğu ve Dumbledore ailesini başlangıcından itibaren tanıdığı... Her şeyi geçtim, üç milyar yaşında olduğu!.. Bunların abartı olduğu çok barizdi.

Hayır, Victoria kendi hayal dünyasında yaşayan, bana takık bir cadıdan başkası olamazdı... İyi de niçin takıktı? Niçin ona ihtiyaç duyacaktım?

Ve cevaplayamadığım başka bir soru: Dumbledore ailesinin sırlarını nereden biliyordu? Gerçi, bu sorunun cevabını vermişti ancak bu ihtimal vermediğim bir şeydi, o yüzden...

"Niye kuluçkadan çıkmamış tavukları saymıyoruz ki? Sonuçta onlar da bir varlık değil mi?"

Diego'nun her zamanki varlığı sorgulayan sesiyle tüm dikkatim dağıldı. "Efendim?"

"Atasözünün dediğine göre, kuluçkadan çıkmamış tavukları saymamamız gerekir." Alnını sıvazladı. "Ama niye, onlar bu evren sınırları içinde varlar!"

Evren sınırları... Evet, başka bir soru daha...

"Luna?"

Boş boş yere baktığımı fark etmemiştim. "Ha - ne diyordun?"

Havalanmış kaşları, hayal kırıklığıyla geri indi. "Boş ver..."

At arabası durdu.

"Gelmiyor musun?"

Başımı kaldırıp Diego'ya baktım. Boyundan dolayı arabanın içinde ayakta durabilmek için sırtını kamburlaştırmış, sıkkınca beni bekliyordu. "Geliyorum... Elbette..." Niçin bu kadar dalgındım?

Diego aşağı indi ve bana elini uzattı. "Dikkat et, basamaklar biraz kaygan."

Kaygan mı? Yağmur mu yağmıştı? "Tamam..." Elini tuttum ve ilk basamağı adımladım. İkincisinde dengemi kaybeder gibi olunca minik bir çığlık attım ancak dengemi korudum. Düşsem büyük bir sıkıntı olmazdı ama yerden yüksekteydi sonuçta...

Üçüncü basamağa basmak için ayağımı attığımda, kaydığını hissettim.

"Luna!"

Ve yere kapaklandım. Tahmin ettiğim kadar acımamıştı canım, hatta bir şey hissetmediğimi söyleyebilirdim.

Kollarından destek alarak ayaklandı. "İyiyim ben." diye mırıldandım. Ah, utanç verici bir sakarlık... Kim bilir, üstüm nasıl kirlenmişti... Umarım Diego'dan başkası görmemiştir.

Üzerimi sirkeledim ve arkamı döndüm. "Hadi, gidelim-"

Ama Diego orada değildi.

Söylemem gerekirse, etraftaki hiçbir sima tanıdık değildi.

Luna Black // White Carnation (DÜZENLENECEK)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin