꧁Sınav꧂

160 15 29
                                    

İyi okumalar...

☾ ☾ ☾ ☾ ☾

Bu sabahı tanımlamak için bir kelime bulamıyordum. Boğucu? Sıkıcı mı desem yoksa hüzünlü mü? Sıradan da olabilir.

Bir haziran sabahıydı. Saat erken değildi ancak çoğu kişi rahat yataklarında uyuyordu. Bir miskinlik çökmüştü Hogwarts'a. Ben... Beni tahmin etmişsinizdir: Uyumuyordum tabii ki. Gözüm yine tavanı inceliyordu. Ne yapacaktım ki başka? Gördüğüm kabuslardan sonra, diğerleri gibi mışıl mışıl uyuyabilir miydim ki?

Ah, o kabuslar... düşüncelerle dolu kabuslar... ecel... Ve şu diyaloglar... Belki uydurma, belki eskiye ait, belki de geleceğe... Kafamı kurcalayıp duruyorlardı.

Kime aitti ki aklımı karıştıran, beni delirten bu sözler?

Düşüncelerimden sıyrılırken, yatağımdan da sıyrıldım ve ayağa kalktım. Düşün düşün, nereye kadar? Eninde sonunda öğrenecektim zaten!


☾ ☾ ☾

Son bir sınav kalmıştı: Kehanet. Anlayamıyorum, nasıl olmuştu da bu saçma dersten vazgeçmemiştim ki?

Hızla kuleyi tırmandım ve nefes nefese sınıfın önüne geldim. Harry de oradaydı. Yanına oturdum.

"Hepimizi ayrı ayrı içeri alıyor," dedi Harry. Geleceğin Sis Perdesini Aralamak'ı kucağına yerleştirmişti, kristale-bakmakla ilgili sayfalar önünde açık duruyordu. "Kristal topta herhangi bir şey görmüş müydün?" diye sordu umutsuzca.

Başımı iki yana salladım. "Bahse varım, hiçbirimiz görmemiştir."

Harry, "Ben görmüştüm aslında," diyen Lavender Brown'a korkutucu bir bakış attı.

Sınıfın dışındaki kuyruk çok yavaş ilerliyordu. Ne zaman biri gümüşi merdivenden aşağı inse, diğer öğrenciler, "Ne sordu? İyi miydi?" diye fısıldıyorlardı.

Ama hepsi de cevap vermeyi reddediyordu.

"Luna Black," dedi tepelerinden o tanıdık, puslu ses. Ölüm fermanımı imzalamışçasına Harry'e ve yeni gelmiş olan Diego'ya baktım ve gümüşi merdivenden çıktım.

Oda normalde olduğundan da sıcaktı; perdeler kapalıydı, ateş yanıyordu. Her zamanki iç kaldırıcı koku beni öksürttü. İskemlelerin ve masaların arasından geçip, önünde büyük bir kristal topla onu bekleyen Profesör Trelawney'nin yanına gittim.

"İyi günler, yavrum," dedi Profesör usulca. "Lütfen Küre'nin içine bak... acele etme... sonra da içinde ne gördüğünü anlat bana..."

Kristal topun üzerine eğilip bakmaya başladım. Gözlerimi, beyaz sisten başka bir şey görmeye zorladım.

Sonuç, baş ağrısı.

"Ee?" dedi Profesör Trelawney nezaketle. "Ne görüyorsun?"

"Karanlık bir şekil." Bu sözler bir anda ağzımdan çıktı. "Bir hipogrif."

"Gerçekten!" diye fısıldadı Profesör Trelawney. Dizlerinin üstünde duran parşömene hararetle bir şeyler yazdı. "Evladım, zavallı Hagrid'in Sihir Bakanlığı'yla sorununun sonucunu görüyor olabilirsin! Daha yakından bak... Hipogrif'in... başı hâlâ yerinde mi?"

"Evet," dedim. Kelimeler kontrolsüzce ağzımdan akıyordu. Garip, henüz bir şey görmüyordum.

"Emin misin? Hipogrif'in yerde kıvrandığını, arkasında da eli baltalı, gölgeli bir figür durduğunu görüyor olmayasın?"

Luna Black // White Carnation (DÜZENLENECEK)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin