Uğruna yaşayacak bir nedeni olan kişi, neredeyse bütün nasıllara dayanabilir.
**********
Telefonuma kilitlenen bakışlarımı ona belli etmemeye çalışarak normal tuttum. Arkadaşlarımdan gelen alelade bir mesajmış gibi tepki vermeden ekranı kilitleyerek telefonu düz bir şekilde masanın üzerine bıraktığımda dikkatli bakışları üzerimde, her hareketimi inceler vaziyetteydi. Bir öfke patlamasının daha orta yerinde bulunmak istemiyordum, en azından bu günlük.
Dudaklarıma yerleştirdiğim ufak bir cilveli tebessümle kollarımı omuzlarından uzatıp ellerimi arkada kenetledim. İmalı bakışlarımı gördüğünde tepkisizliğini korumaya devam etti. Şüpheci bakışları üzerimdeydi, oralı olmadım.
"Öyle bakma." Boğuk sesi bakışlarıma yansıdı. Yaramaz bir gülüş kısıkça dudaklarımdan çıktığında başımı bir omzuma eğdim.
"Nasıl bakıyorum ki?" derken omuzlarımı silkip göz süzdüm. Ela gözlerine çöken gölgeler dikkatini dağıtmayı başardığımın göstergesiydi.
Yavaş bir tavırla dilini alt dudağının üstünde gezdirip ıslattıktan sonra "Minik serçemin canı oyun mu istiyor?" deyiverdi. Sorudan çok bir cevap gibiydi. Kıkırdadım. Dudaklarımı büzdüğümde erkeksi kısa bir kahkaha genzinden aramıza düştü; alt dudağını dişlerinin arasına hapsedip başını iki yana salladı.
Dünyada onlarca erkek arasından böyle bir afet-i devranı bulduğuma inanamadığım bir manzara tam karşımda gözlerime ziyafet çektiriyordu. İçimde yükselen ateşi gözlerimden okur gibi olduğunda belimdeki ellerinden birinin işaret parmağını sırtım boyunca usul usul kaydırdı.
Nabzım içimde yanan ateşle artmaya başladığında bunu hissetmiş gibi gülüşü soldu. Ense kökümdeki saçlarıma ulaştığında parmaklarının arasına doladığı saçlarımı hafifçe çekerek yüzünü yüzüme yaklaştırdı.
Gözlerimi gözlerinden bir an olsun kaçırmadım. Tıpkı onun yaptığı gibi dilimi aheste aheste dudağımın üzerinde dolaştırırken çok kısa bir an bakışlarımı dudaklarına indirip hedef şaşırttım ve geri gözlerine çıkardım.
Bu cüretkar tavrımı gördüğünde ensemdeki eliyle hızla yüzümü yana eğerek yüzüne doğru ittiğinde bir an hoyratça dudaklarıma kapanacak sandım. Beklediğim gibi olmadı. Dudakları dudaklarımın hemen üstünde, sıcaklığı hissediliyor ama temas etmiyorken yüzündeki şehvet silindi.
Nadiren gördüğüm o ciddi ifade yüzüne yerleştiğinde dudaklarını araladı. "Karşında ipleri elinde olan bir kukla olmadığımı ne zaman anlayacaksın yavrum?" Kaşlarım çatıldı. Şaşırtmayı amaçladığım hedefi, şaşırttığında zekasını hafife aldığımı anlamam birkaç saniyemi aldı.
Bozuntuya vermedim. İşveyle gülüp dudaklarımı büzdüğümde tadım dudaklarına bulaştı. "İpleri elime aldığımda." Biraz düşünüyormuş gibi başımı geri çekip kısa bir süre havaya baktım. Bakışlarımı tekrar ona düşürüp çocukça bir yaramazlıkla gülüp omuzlarımı silktim. "Belki."
''İşimiz var seninle.'' diye söylenirken bu hallerimden keyif aldığı yüzünden okunuyordu.
Kapı zilinin sesi evde yankılandığında sevinsem mi üzülsem mi bilemediğim bir karmaşıklıkla kucağından kalktım.
"Birini mi bekliyordun?" Başını salladı.
"Zeynep." Kaşlarım havalandı. Hoşnutsuzlukla mırıldandım. Bilmemeyi sevmiyordum.
"Ne kaçırdım?" Güldü. "Sen uyurken aradı. Ankara'ya gelmiş. Mirza onu almaya gitmişti. " Yan yana gelmemesi gereken ikili.
Hafifçe kıkırdayarak "Umarım yolda birbirlerini öldürmemişlerdir. Zeynep ümüğünü sıkmak için fırsat kolluyordu en son." derken mutfaktan çıkıyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Göğüs Kafesi Mezarlığı
Teen FictionKazanırken bile kaybediyorsun. Canlıyken bile silikleşiyorsun. Bir Kurt kadar vahşi bir gölge kadar yarımsın. Bir aşkın peşinde deli divane bir kimliksizsin. Giyeceksin kefenini, ayaklarınla gideceksin azrailine. Mühim olan varmak değil, zaten tüm y...