Cesaret korkusuzluk değildir, korkuya rağmen hareket etmektir.
🪽🪽🪽🪽🪽🪽🪽🪽
Hayat mucizelerle doludur. Herkesin hayatında en az bir kere duyduğu bir cümledir bu. Mucize dendiğinde sevinç uyandırıcı haberler beklenir oysa mucizeler çoğunlukla ıstırap verici olaylardır.
Başında mucize dediğim her olayın sonunda avuçlarımda birer parça ıstırap, göğsümde koca bir taşla kalakaldım. Her güne dinecek ümidiyle uyanıp her gün sonunda başımı yastığa ölmeyi dileyerek koydum. Müebbet yemiş bir ıstırabın daimi bekleyicisiydim.
Göğsümde kanat çırpan serçenin can çekişini an be an hissediyordum.
Küçük minik bir serçe.
Zarif ellerde can bulan, aynı ellerle göğsümün orta yerine bırakılan ve aynı eller yüzünden can çekişen minik bir serçe. Göğüs kafesime çarpıyor, tırnaklarıyla eşeliyor, gagasıyla derin yarıklar açıyordu.
O fırtınanın üzerinden altı gün geçmişti. Mekandan çıktıktan sonra Mirza binbir ısrarla bizi eve götürmüş ve o gelmemişti. Gelmemesi iyi olmalıydı ama değildi. Göğsümdeki serçeye saplanan sözlerinden sonra hala içimde bir yerde karşıma geçmesini bekleyen umudu zaptetmeye çalışmıştım.
Oysa sözleri, bana vuracağı tek bir tokattan daha yaralayıcıydı. Kırgındım. Kuyruğumu dik tutmaya çalışıyordum ama kendimle baş başa kaldığım her an göğsümdeki sızıyla karşı karşıya kalıyordum.
O gecenin sabahında, sabahın erken saatlerinde eşyalarımızı toplayıp Reyhanlı'ya sessizce geri dönmüştük Zeyneple.
İlk günler, geçen her bir saatte kendime olan öfkem büyüdü. Sözlerine kandığım, içinde iyilik görmeye çalıştığım için kendime olan acımasızlığımla açılan yaraya yeni yaralar ekledim. Ama sonra anladım.
Öyle ince, öyle kendinden emin davranmış bir adamın karşısında kanmaktan başka bir şansım olmadığını idrak etmiştim. Üstelik o adam Cihangir Kurt ise kanmamak bir seçenek dahi olmuyordu sanırım.
Öfkem dindi.
Nefretim de göğsümde kendine yer edinen sızı da yerli yerinde duruyordu.
Kan kussam kızılcık şerbeti içtim demek varlığımın bir bütünüydü ve böyle olmaya devam da edecekti. Zira kan kustuğunuzu söylediğinizde gözden çıkarılacak ilk kişi siz oluyordunuz.
Televizyona odaklanan fakat ne oynadığını dahi görmeyen bakışlarım kapının çalmasıyla ekrandan ayrıldı. Saat gecenin ikisiydi ve ben son birkaç gündür olduğu gibi yine uyuyamamıştım.
Temkinli adımlarla kapıya yanaşıp dürbüne yaklaştım. Kaşlarım çatılırken nabzım evin sessizliğine karıştı. Bir ürperti bütün vücuduma usulca yayıldı. Aldığım nefesler ciğerlerime tıkandı.
Tekrar vurduğunda kapıyı yarım açtım.
"Senin ne işin var burada?" Soluk yeşil gözleri gözlerime kenetlendi. Alnında ter birikmiş, göz altları morarmış ve yüzünün rengi solmuştu. Sol elmacık kemiğinde yer yer yeşeren kızarıklık ve kaşındaki kurumuş kanla kapımdaydı.
Yarım bir gülüş dudaklarına yerleşti. Yaslandığı duvardan doğrulmaya çalıştı ama ayaklarının üstünde duramayıp öne doğru sendelediğinde refleksle ona uzandım. Kollarıma kenetlenen elleri bulundukları yerde oyuk açıyormuş hissiyatı uyandırıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Göğüs Kafesi Mezarlığı
Novela JuvenilKazanırken bile kaybediyorsun. Canlıyken bile silikleşiyorsun. Bir Kurt kadar vahşi bir gölge kadar yarımsın. Bir aşkın peşinde deli divane bir kimliksizsin. Giyeceksin kefenini, ayaklarınla gideceksin azrailine. Mühim olan varmak değil, zaten tüm y...