21.BÖLÜM

24 4 0
                                    

🖤Hepinize Selamm. Bu bölümde sizin her ne kadar üzüleceğinizi bilsem de,  size göre bir o kadar da gizemli olacağını düşünüyorum.

🖤Sizce Oğuz'un bahsettiği şey ne? Ne demek istiyor?

🖤 Bana destek olmak için yorum ve vote atmayı unutmayın. Benim için her bir yorum çok kıymetli. Sizleri seviyorum iyi okumalarr. 😊

Sağlık ekipleri ile beraber o tarafa doğru giderken onların elindeki ilk yardım çantalarını da ağırlık olmasın diye hızlıca ellerinden alıp Yağmur ile beraber götürüyordük. Onlarda sedyeyi alıp hızlıca bulundukları konuma doğru gidiyorlardı.  

Dik olan kayaları inmek pek kolay olmadığından polis ekiplerinden yardım alarak aşağı inmeye başlamıştık. Öncelikli olarak sağlık ekipleri sonra da Yağmur ile biz indikten sonra sonunda  yanlarına varmıştık. Yüzündeki birkaç çizik dışında yarası olmadığını düşünmüştüm ama sırt kısmı oldukça yara almıştı. Sağlık ekiplerini can kulağıyla dinlerken cümlelerin arasında iyi bir şeyler duymayı bekliyordum.

"Akciğer solunumu çok yavaş, nabız var ama tansiyon düşük. Omurgasını olabildiğince oynatmamasını sağlayın.
Felç kalabilme ihtimali var!"

Sağlık personeli boyunluğunu takıp, ambuyu ağzına koyarken diğer iki kişi de sedyeye taşıyıp kaldırmışlardı. Onlar giderken biz de peşlerinden gidiyorduk. Kayalıklardan çıkartılırken sonradan gelen itfaiye ekipleri sayesinde halatla çekilip çıkartılmıştı. Biz de çıktıktan sonra ambulans gitmeden önce yetişmiştik.

Ambulans görevlisi kapıyı kapatmadan önce Gökalp'i gösterip el uzatmıştı.

"Yanında birinin olması gerekiyor!"

"Ben gelirim."

Hiç düşünmeden verdiğim cevapla elini tutup ambulansa binmiştim. Yağmur kapı kapanmadan arkadan seslenmişti.  

"Biz de peşinizden geliyor olacağız. Merak etme canım."

"Tamam."

Kapı kapandıktan sonra ambulans, sirenlerini açıp bulunduğumuz yerden hızlıca uzaklaşıp hastanenin yolunu tutmaya başlamıştı. Sedyenin yanından düşen elini tutup ona yanındayım hissini vermiştim. Elleri öyle soğuktu ki sanki morgtaki birinin vücuduna dokunuyor gibi hissetmiştim. Vücudundaki yaraların ona verdiği acıyı ben de yaşıyor gibiydim. Ona ne olursa ben iki katını yaşıyordum. Gözümden akan yaşları durduramayınca kendimi, aklıma onunla ilgili güzel anılarla doldurarak ferahlatmaya çalışıyordum. Ama çok zordu. O can çekişirken benim aklımın ucundan geçen en ufak iyi düşünce bile sanki kızgın ateşin vücuduma bastırılıyor oluşu gibiydi.

Sağlık personeli halimi gördükçe ağzını açmaya çalışıyor ama dokunmakta istemiyormuş gibi bir hali vardı. En sonunda dikkatini çekmiştim.

"Size de bakmamı ister misiniz?"

"Benim bir şeyim yok, siz onunla ilgilenin lütfen!"

"Siz nesi oluyorsunuz beyefendinin?"

Bir süre öylece susup sadece yutkunmuştum. Kız arkadaşıyım desem bile canım yanacaktı. Onu bu hale getiren bendim. Cehennem çukuru gibi olan geçmişime şimdi onu da atıp sonra da öylece çıkamayışını izliyordum. Nasıl diyebilirim ki ben onun hayatının bitişine neden olan insanım diye? Nasıl anlayabilirdi o bu acıyı?

"O... Benim erkek arkadaşım. Sizce kurtulacak mı?"

Bu seferde o susmuştu. Sanki olacakları tahmin ediyormuş gibi. Cümlelerinin arasına boşluk bırakarak durumu anlatıyordu. Ben ise onu, öylece boş duvara bakıyormuş gibi izliyordum. Duygusuzca, umutsuzca... 

BİR AVUÇ TESADÜFHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin