"Size gelecekte olanları söylemek için buradayım," gözlerim Tony'e kaydı. "Ancak kayıpları söyleyemem. Benim yapacağım yönlendirme, ama kayıpları söylersem bu kadere şirk koşmak olur."
"Bize biraz açar mısın?" Dedi Clint.
Yutkundum, cebimden zaman makinesi olan köstekli saati çıkardım. "Bu, sizi kurtaracak şey. Aynı zamanda benim yaşam, geri dönüş biletim."
"Peki, şimdi bize anlat." Thor'un sesiyle derin bir nefes aldım. Tony ve Steve suspus olmuştu.
"Doktor Strange ile tanışacaksınız, o sizi bir araya toplayacak. Galaksinin koruyucuları da sizinle ittifak halinde olacak. Ama, tam kazanmaya yakınken, birisinin kaybıyla darmaduman olan adam, Thanos'a yumruğu çakacak."
"O adamın yerinde olmak isterdim." Thor hevesle güldüğünde ona gülmeden edemedim.
"Çok istersen Thanos'u sana tokatlatabiliriz." Dedi Natasha gülerken.
"O... Bir kere yendi. Dünya nüfusunun yarısı yok oldu." Derin bir nefes aldım, o günlerin kıyametten farkı yoktu. "Daha sonrasında ise, yıllar sonra Thanos taşları yok etti. Yani, giden kişiler için geri dönüş bileti de yok oldu."
"Bu durumda taşları bulmak için geçmişe gitmemiz gerekti, bu yüzden de zaman makinesi tasarladım. Doğru muyum?"
Tony'nin düşünceli sesine doğrulduğumda gülümsedim, "Amma akıllısınız Bay Stark."
"Mütevazi olmayacağım," diyerek koltukta geriye yaslandı.
"Peki, zaman makinesinden sonra?"
"Taşlardan biri için, kurban verilmesi gerekiyordu. Birisi geri dönmedi." Herkesin içinde doğan şok, onların oldukları pozisyonda dikelmelerine neden oldu.
Devam ettim, "Herkes yok olmadan önce, Doktor Strange size ihtimallerden bahsetti. Milyonlarca ihtimal vardı... Ve sadece bir tanesi gerçekleşti. Ve milyonlarca ihtimal den sadece birinde kazanıyorduk."
"Buraya geldin ve?"
"Buraya geldim çünkü, yeni bir ihtimal yaratabilirim."
Tony bir anda beklemediğim bir şekilde yukarıya doğru bağırdığında kahkaha atmakla susmak arasında gidip geldim. "Jarvis! Bu leydiye bir oda var mı? Salvatore'a kesinlikle ihtiyacımız var."
"Tony!"
"Steve!" Diye yansıladı.
"Hey!" Diyerek kavgayı başlatmadan durdurdum. "ben bugün gideceğim. Bir doktorum." Bilim insanı olduğumu söylememe gerek yoktu. "Ve bir hayatım var. Kendime ait."
"Tatlım..." Natasha bana sarıldığında saçlarının kokusunu içime çektim. Ayrıldığında ise bana teşekkür etti. Ben onları uyardım, ancak bunun bir şeyi değiştireceğini nereden bilecektim?
"Zihin taşını alırken, dikkatli olun." Natasha'nın gözlerine baktım. "Onu kandırın."
Tony'e baktım, gözlerim dolduğunda bunu görmemesi için ona hızla sarıldım. Arkadan gelen ıslık sesini duyduğumda bile ondan ayrılmadım. Utanmama gerek yoktu. Ben evrenin kahramanına sarılıyordum.
"Sen," dedim. Burnumu çektim, işte şimdi ağladığım belli oluyordu. "Sen İronman olmak için doğdun."
"Bu gerçek bir veda mıydı?" Steve'e döndüğümde gereğinden fazla dik durduğunu anladım. "Bu, sahi bir veda mı?"
Her şeyi anlamış mıydı?
"Sadece, dikkatli olun." Herkese teker teker sarılıp vedalaştım. "Yolcu, yolunda gerekli." Dedikten sonra arkamı dönüp, gözlerinin önünden çıktım.
Biraz hava almak için, dışarı çıkmıştım. Yenilmezler binasının hemen önünde kolamı açtığımda teneke kutudan bir yudum aldım. Arabaların ve rüzgarın sesi kulaklarıma dolarken, başka bir ses daha doldurmuştu kulaklarımı.
"Sana, bu sahi bir veda mıydı diye sordum." Steve'in sesiyle ona döndüğümde bana bakmak yerine, o da benim gibi önüne bakıyordu.
"Sahi bir vedaydı."
"Ölüyor değil mi? Tony ölüyor."
"Ölümleri söyleyemem."
Anlamıştı.
"Peki, bunu sindirmeliyim. O öldü."
Cevap vermeden, önüme döndüm tekrardan. Hava kararınca gidecektim bu zamandan. O sırada yolları izleyip, bir şey yapmıyordum. Bu sırada ise Tony ve Natasha'yla ciddi bir veda yapabilirdim, ancak anlayacak başkalarıda vardı.
Gözlerim, yolun başında trafik ışıklarında bekleyen kız ve babasına denk geldi. Pamuk şekerinin yarısı erimişti. Babasının paltosundan tutuyordu.
Babama sarılmamak için kendimi deli gibi sıkıyordum. En son nefesim kesildiğinde aniden "Steve." Diye seslendim.
"Hm?"
"Sana sarılabilir miyim?"
"Yoksa bende mi ölüyorum?" Diye güldü. "Ölsem şaşırmazdım. Kaçmakla ilgili sorunlarım var."
"Sadece cevapla."
"Bu iyi hissettirecekse..." Cümlesini devam ettirmeden boynuna sarıldım. Yumuşak sarılıyordu, geçmiş ve gelecek arasında tek bir fark bile yoktu. Elleri saçlarımı okşadı.
İleri gitmemek için geri çekildiğimde, gözlerimi tekrardan baba-kıza çevirdim. Trafik ışıkları yandığı zaman, yola atladılar. Tam o sırada kavşaktan gelen tekerlek sesiyle döndüğümde hızını alamadan gelen arabaya baktım.
Yerimden sıçrayarak yola doğru koştum. Hayatım yavaş çekime alınırken, arkamdan gelen babamın sesi resmen kulaklarıma geç ulaşmıştı. Yolun ortasındayken, cebimin hafiflediğini hissettim.
Neyse ki, baba ve kızı yolun karşısına hızlandırmıştım. Araba arkamızdan büyük bir gürültüyle geçtiğinde nefes nefese kalmıştım. Arkamı döndüğümde, Steve bana dehşet içerisinde bakıyordu.
Cebimde ki hafifliğin kaynağını öğrenmek için gözlerim yerlerde gezinirken, zaman makinemi, köstekli saati yerde gördüm.
Paramparçaydı.
Bitmişti, ben bitmiştim.
Bu zamanda, tıkılıp kalmıştım.
Bölüm sonu
Ups!
:D
Kitaplarım ile ilgili editler, kolajlar ve mizahlar için instagram: mccalll2ee (yakında post paylaşılacak)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
𝐒𝐀𝐋𝐕𝐀𝐓𝐎𝐑𝐄, tony stark
Fanfiction𝐒 ★ 𝐓𝐎𝐍𝐘 𝐒𝐓𝐀𝐑𝐊 ----------------------- Son savaşta kendini feda eden Tony Stark'ı, bilim insanı, aynı zamanda bir doktor olan Violet Hayloft zamanda geriye giderek kurtarmaya kalkışır. ❝Seni seviyorum Violet. Ve bu sanırım Tony Stark'ın bi...