10.Bölüm: Elveda

29 8 4
                                    

Ethan, her zaman ona eşlik eden iki askerin yerde yatan cansız cesetlerine bir bakış attı ve daha sonra inanılmaz bir şey görmüş gibi titreyerek elinde tuttuğu kılıcı yere düşürdü.

Askerlerin boyunlarına isabet eden kılıç darbeleri, nerdeyse onların kafasını koparacak kadar derin bir kesik açmış ve kafaları bir ip kalınlığında deri parçası sayesinde vücutlarına bağlı duruyordu.

Ethan gibi daha önce hiç kimseyi öldürmemiş birisi için böyle bir manzara görmek veya şahit olmak kesinlikle korkunç bir deneyimdi.

Albert bile midesinin bulandığını hissetti ve gözlerini kaçırarak, böyle bir sahneye uzun süre bakacak kadar zihinsel gücü olmadığını fark etti.

"İlk kez birisinin öldüğünü görüyorum." diye normal bir ses tonuyla konuşmaya çalışan Albert, Ethan'ın korku dolu gözleriyle tanışmak için kafasını kaldırdı ve onun ne kadar titrediğini görünce, "Senin de ilk sefer, ha?" diye sordu.

Ethan, Albert'in sorusunu duymuş olmasını rağmen, ona cevap verecek gücü kendisinde bulamadı ve ağzında biriken tükürüğü yüksek sesle yutarak, yüksek sesli bir yutkunma sesi çıkardı.

"Biliyorsun, onları öldürdüğüm için beni suçluyamazsın. Hey, onları tam anlamıyla benim öldürdüğüm de söylenemez. Adamlarımın çok güçlü olması ve senin adamlarını kolayca öldürmeleri benim suçum değil. Ben bile böyle bir sonuç beklemiyordum ve bu, bana oldukça büyük bir sürpriz oldu."

Albert, gerilen sinirlerini yatıştırmak için mi bu kadar gereksiz kelime sarfettiğini bilmiyordu, ancak bu yöntemin etkili olduğunu itiraf etmesi gerekiyordu.

Şimdi mide bulantı geçmiş ve kendisini daha iyi hissederek, sakin bir şekilde yerde yatan iki askerin cesetlerine baktı.

"Bugün bazı kazaların ardından güç kazanmış olmasaydım, belki de yerde cansız bir şekilde yatan ben olacaktım."

Gölge hükümdarı'nın mirasını almadığı bir senaryoyu kafasında canlandıran Albert, kendisini biraz rahatsız hissetti ve kafasını kaldırarak bir kez daha Ethan'ın yüzüne baktı.

"Ne yazık, şimdi yerde cansız bir şekilde yatacak ceset seninki olacak, Ethan!"

Albert, artık geri dönüş olmadığını ve köprünün çoktan geçildiğini biliyordu.

Ethan, Albert'in dediklerini duyunca daha fazla dayanamadı ve dizlerinin üzerine düşerek, yerden destek almak için ellerini kullandı ve Albert'e yalvaran gözlerle bakarak kafasını yukarıda tuttu.

"Lütfen yapma, lütfen..."

Hayatı için yalvarmaya başlayan Ethan'ı gören Albert, "Hey, şimdi beni kötü adam yapma. Biliyorsun, burada tek bir kötü adam var ve o sensin!" diyen Albert, Ethan'ın yere düşürdüğü kılıcını almak için yürüdü ve konuşmaya devam ederek, "Daha önce dediğim gibi, başına gelenlerden sadece sen sorumlusun, Ethan." dedi.

"Üzgünüm, bir daha yapmayacağım... ve burda olanları kimseye söylemem! H-hatta Stella'nın seninle birlikte olmasına yardım edeceğim ve en büyük destekçiniz olacağım... l-lütfen, bana bir şans ver!"

Yerde duran kılıcı aldıktan sonra Ethan'a bakmak için geri dönen Albert, onun gözlerinden akan gözyaşlarını ve üzgün yüz ifadesini gördü.

"Hey, biraz erkek ol, tamam mı? Sen, daha önce beni öldürmekle tehdit ettiğinde böyle mi davrandım?"

Alaycı bir ses tonuyla konuşan Albert, "Ve Stella'nın adını ağzına alma çünkü, artık onun senin gibi bir ağabeyi olmayacak!" diyerek ekledi.

Elindeki kılıçla birlikte Ethan'ın yanına yürüyen Albert, şimdi kılıcın parlak ve keskin yüzünü onun boynuna dayadı.

"Söylemek istediğin son bir sözün var mı?"

Bu sırada, daha önce ne kadar aptal olduğunu düşünen Ethan, şimdi zamanda geri gitmeyi ve iki askerin onu vazgeçirmeye çalıştığı zaman, onların sözünü dinlemeyi çok istiyordu.

Pişman oldu...

Neden bu kadar ileri gitmek ve Albert'i öldürmek istedi ki?

Neden köy şefinin en büyük oğlu olarak mutlu bir şekilde yaşamadı ve kendisini üstün görerek, herkese istediğini yapabileceğini düşünerek kibirlendi?

Aklına gelen birçok pişmanlığı düşündükten kafayı yiyecek veya akli dengesini kaybedecekmiş gibi hisseden Ethan, hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı ve artık hayatını bağışlaması için Albert'e yalvaracak kadar gücü kendisinde bulamadı.

"Şu haline bak, şimdi kim zavallı? Daha önce kendini üstün gören ve herkesi istediğin gibi azarlayan kimdi?"

Elinde tuttuğu kılıcın ucunu yavaşça yukarı kaldıran ve son darbeyi indirmeye hazırlanan Albert, şimdi Ethan'ın pişman olması ve hatalarından ders almasını umursamadı.

Belki de, şimdi Ethan'ı bağışlaması halinde onun çok daha iyi birisi olacağını bilmesi halinde bile, yine de Albert'in ona bu iyiliği yapmaya niyeti yoktu.

Çok acı çekmişti...

Babası öldükten ve hayatta güvenecek kimsesi kalmadıktan sonra, Albert'in tek bir günü bile mutlu ve endişesiz geçmedi.

Hayatta kalmak için yemek bulma derdi...

Soğuktan korunmak için yakacak ve giyecek bulma derdi...

Köylüler tarafından hakaret edilmenin vermiş olduğu zihinsel çöküntü..

Ve Ethan'ın zorbalığına maruz kaldığı her sefer kulübesine geri döndüğünde kafasını meşgul eden intihar düşüncelerini uzaklaştırma çabası...

Albert, 14 yaşında olmasına rağmen, hiçbir zaman kendisini bir çocuk gibi hissetmedi.

Çünkü çocukluğunu yaşamak için hiçbir zaman yeterince vakti olmadı.

"Umarım, bir sonraki hayatında bu kadar kibirli olmazsın. Elveda, Ethan Galyndor!"

~Puff~

(Devam Edecek)
_________________________________________

Değerli Okuyucular,

Kitabımı okuduğunuz için teşekkür ederim. Sizlerden geri bildirimlerinizi duymak benim için önemli. Kitabı beğendiyseniz, lütfen oy verin, yorum yapın ve kütüphanenize ekleyin. Sizlerin desteğiyle daha fazla insanın bu gizemli dünyaya adım atması mümkün olacak.

Teşekkürler ve sevgiler,
[ShadowThrone01]

Shadow Throne: Gölge TahtıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin