Bölüm 16

885 159 65
                                    

İYİ OKUMALAR ARKADAŞLAR... YENİ BÖLÜMLER SİZLERİN YORUM VE BEĞENİLERİNİZE GÖRE GELİYOR... 50 YORUMUN ALTINA BÖLÜM GELMEYECEKTİR... BOL KEYİFLER...

Gece karanlığı çöktüğünde ve artık herkes kendilerine ait çadırlara çekildiğinde bile Ren çalışmaya devam etti bir süre. Ardından eline bir meşale alarak sessiz bir şekilde tapınağın derinlerine doğru ilerlemeye başladı. Dün gece Anubis'in kafesine doğru giderken kullandığı yolu yürümeye başladı. Bir keresinde Usta Khufu, onlara ilk okuma yazma öğreteceği zaman dilin canlı bir şey olduğunu ve sürekli değiştiğini söylediğini hatırlıyordu. Tıpkı insanlar gibi...Duvarlarda yazan yazıların ne demek olduklarını kesinlikle bilmiyordu. Bu hiyeroglifler çok eskiydi ve bugün kullandıklarıyla hiç ilgisi yoktu. Ne dediği konusunda en ufak bir fikri bile yoktu. Uzun koridor boyunca elindeki meşalenin aydınlattığı yolda yürümeye devam etti ve en sonunda rüyasında gördüğü odaya geldi. Rüyasındaki gibi yerlerde ölü insanların kemikleri yoktu. Temizlenmiş olmalıydılar ya da zamana karşı koyamamış ve toza karışmışlardı.

Başını eğip çıplak ayaklarına baktı. Ayakkabı denen şeyler vardı ve soylular onları ayaklarına giyiyorlardı ama çok pahalılardı. Kendisi gibi pek çok Mısırlı en kızgın kumların üzerinde bile çıplak ayakla gezmişlerdi. Efendi Jagran soylu sayılmasına rağmen o da çıplak ayakla dolaşıyordu. Halbuki askerlere Firavun, özel yaptırırdı ayakkabıları.

Dalgın bir şekilde başını kaldırıp odaya baktı. Duvara dokunsa yine yıkılıp parçalanır mıydı? Bu odayı hatırlıyordu çünkü duvardaki hiyerogliflerde Anubis'in işaretini okuyabilmişti. Kafesin içindeki köpek görseli başka bir şeyin görseli olamazdı.

Gerçekten de bunları ataları mı yapmıştı? Aklı almıyordu. Neden bir tanrıyı hapsetmek istemiş olsunlar ki? Nasıl böyle çarpıkça bir zihniyete sahip olabilirlerdi ki?Eli duvara dayandı. Sanki içinde nabız gibi atan kalbi hissedebiliyor gibiydi. "Yüce efendimiz" diye fısıldadı duvara karşı. "Buradayım. Size karşı görevimi yerine getireceğim."

Sanki duvarın arkasındaki güç onun elinin olduğu yerde birleşmiş gibiydi. Nefesi hızlandı. Onu gerçekten de orada hissedebiliyordu. Rüya değildi. Gördüğü her şey gerçekti. "Kanından gelenleri onurlandıracağım"

"Burada bir ışık gördüğüme eminim"

Anubis'in sesinden farklı bir sesti bu. Ren, hızla arkasını dönerken koşarak duvarlardan birinin arkasına saklandı. Tanımadığı bir sesti. Bir askerde olabilirdi ama emin olamıyordu. Yavaşça başını çevirip gelen ayak seslerine doğru baktı. Asker değillerdi. Lanet olsun, haydutlardı. Genç kadın geniş odada etrafına bakındı. Elindeki meşale kendisini ele veriyordu. Meşaleyi yavaşça yere bıraktı ve hızla koşarak odadan çıkıp sütunlara doğru koştu.

Mümkünse gidebileceği en uzak sütuna gidecekti. Burası çadırların olduğu yerden çok da uzak değildi. Bir el kadını bileğinden tuttu ve çığlık akmasına izin vermeden ağzını kapadı. Bir kol beline sarıldı ve onu sütunların arkasına çekti. Hemen karşısındaki başka bir sütunda Zain'in saklandığını görünce rahatladığını hissetti.

"Neden her yerden çıkmak zorundasın ki?"

Kulağına fısıldayan ses Jagran'a aitti. Genç kadın hissettiği rahatlamayla bedeninin tamamen ona yaslandığını hissetti. Zain, Jagran'a doğru bir hareket yaptı ve ilerlemeye başladı. Jagran, onu sertçe sütunun soluna doğru çekti ve kadını sütuna dayadı. İşaret parmağını dudaklarına götürerek ona susmasını işaret etti. Genç kadın, sessizce başını salladı. Birkaç asker daha hızla ileri atıldı. Jagran sessizce ona bakmaya devam ediyordu. "Burada ne aradığını bilmek istiyorum" derken hiç şakası yoktu. 

RÜYA SÜRÜCÜ- ANTİK MISIR 1. KİTAPHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin