Max, gördüğü rüyanın gerçek mi yoksa sadece bir hayal mi olduğunu bilmeden, derin bir nefes alıp yüzünü yıkadı. Serin su, yorgun bedenine canlılık verirken, biraz olsun rüyanın etkisinden uzaklaşmasını sağladı.
Sonra odasından çıkıp mutfağa doğru ilerledi. Kahvaltı hazırlamaya başladı. Yumurtaları kırdı, ekmekleri kızarttı, kahvesini demledi. Tüm bunları yaparken, içindeki huzursuzluk hala devam ediyordu. Rüyayı gerçeklikle ayırmakta zorluk çekiyordu, ancak hayatına devam etmek için kendisini dışarıya atmaya kararlıydı.Kahvaltısını bitirdikten sonra dışarı çıktı. Güneş yavaşça yükseliyor, ışıkları sokakları aydınlatıyordu. İnsanların hareketliliği, şehrin nabzının attığını gösteriyordu. Max, etrafındaki yaşamın gerçekliğini hissedebiliyordu.Yürüdükçe, çevredeki sesler ve kokular onu gerçek dünyanın içine çekiyordu. Arabaların geçiş sesleri, kuşların cıvıltıları, insanların sohbetleri... Her bir detay, rüya ile gerçekliği ayırt etmesine yardımcı oluyordu.Max, yürüyüşüne devam ederken, doğanın güzelliklerini fark etmeye başladı. Ağaçların yeşilliği, çiçeklerin renkliliği, rüzgarın serin esintisi... Dışarıda yaşananlar, gerçekliğin ta kendisiydi. Rüya aleminin sisli perdesi geride kalıyordu.Kendisini çevreleyen gerçek dünya, Max'in içindeki huzursuzluğu yatıştırıyordu. Rüyanın etkisinden sıyrılıyor, adımları güvenle ilerliyordu. Çünkü şu anda yaşadığı an gerçekti.Max, hala gerçekle rüya arasındaki ayrımı net olarak yapamadığı bir karmaşanın içindeydi. Çevresindeki yaşamın gerçekliğiyle birlikte, rüyanın izleri de hala belleğinde tazeydi. Her adımında, her nefesinde gerçekliğin gerçekten gerçek olduğunu sorguluyordu.Yürüyüşü sırasında, insanların yüzlerindeki ifadeleri, sokaktaki olayları izliyordu. Bazı anlar gerçekçiliklerini kaybediyor, rüya gibi bulanıklaşıyorlardı. Max, zihnini berraklaştırmaya çalışıyor, gerçek dünyayı kavramaya çabalıyordu. Ama içindeki şüpheler hala durmaksızın yükseliyordu.Kahve dükkanına girdi ve bir fincan kahve sipariş etti. Sıcaklık dudaklarına değdiğinde, gerçekliğin dokusunu hissetti. Fakat hala o iç çatışma devam ediyordu. Kendisine, "Bu bir rüya olabilir mi?" diye soruyordu.Dışarıda yürürken, yüzündeki rüzgarın nefesini hissediyordu. Sokaktaki diğer insanlarla arasında bir bağ kurmaya çalışıyordu, onların gerçek olduğunu kanıtlamak için. Ama bu kanıtlar, zihnindeki kuşkuları tamamen yok etmeye yetmiyordu.Max, çevresindeki detaylara odaklanmaya devam etti. Otobüslerin geçişi, vitrinlerde sergilenen ürünler, insanların konuşmaları... Her şeyin gerçek olduğunu hissediyordu, ama bir o kadar da kuşkulanıyordu. Zihni, gerçekle rüya arasında gidip geliyordu.Bu içsel mücadelesi Max'i yoruyor, zihnindeki karmaşa zamanla artıyordu. Ancak o, gerçeği bulmak için mücadele etmeye kararlıydı. Belki de gerçeklikle rüyayı birbirinden ayıran bir an, bir dokunuş, bir duygu yaşayarak içindeki şüpheleri giderebilirdi.Max, hala gerçekliğin doğasını tam olarak anlayamadan yolculuğuna devam etti. Şüpheleri ve kuşkularıyla yüzleşirken, gerçekliğin parıltısını kavramak için içindeki gücü kullanmaya kararlıydı. Her adımda, her deneyimde gerçeği aramaya devam edecekti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İZLERİN ARDINDA
ChickLitMax, hayatının dönüm noktasında, beklenmedik bir kaza sonucu komaya girdiğinde, izlerini ardında bıraktı. Eşi Elısa, Max'in hastane odasında hayata döndüğünü umutla beklerken, bu bekleyişin ardında bir dizi duygu ve gerçeklik yatar. İzlerin Ardında...