Max, gözlerini zorla açmaya çalışırken, bir anlığına bilinçsizlikle sarmalanıyordu. Zihni hızla dalgalandı ve gerçeklik ile rüya arasında sıkışıp kalmış gibi hissetti. Gözlerini tekrar açtığında, kendisini hastanede yatakta uyurken buldu. Odanın havası donuktu ve hastane koridorlarının sessizliği içeri sızıyordu.
Hemşirelerin sessiz adımları yankılanıyor, fısıltıları kulaklarına hafifçe değiyordu. Sanki saatlerdir bu hastanede olduğunu hissediyordu, ancak gerçeklik hala belirsizdi. Hastalığının izleri vücudunda derinden hissedildi. Uyandığında, hastanede hapsolmuş bir şekilde bedeniyle mücadele ettiğini anladı.
Max'in iç dünyası, rüya gibi gelip geçen bir geçmişin gölgesiyle sarılmıştı. Hastane odası, geçmiş acıları ve mücadelelerini hatırlatıyordu. Hemşirelerin sesleri, onun yanında olmalarına rağmen hala onlara cevap veremediğini hissettiriyordu.
Max, gözlerini zorla açmaya çalışırken, hastane odasındaki hemşirelerin seslerini duyuyordu. Sesler kulaklarında yankılanıyor, onun umutla cevap verebilmesini bekliyorlardı. Ancak gözleri hala kapalıydı, bedeni hareketsizdi.
Yatağında yatan Max, yanındaki kadın hemşirenin ellerinin hareket ettiğini hissetti. Umutsuzca gözlerini açmak için mücadele ederken, kadının umutlu bir şekilde ellerini hareket ettirdiğini fark etti. O, Max'in içindeki gücü hissediyordu ve onunla iletişim kurmaya çalışıyordu."Max, gözlerini açabilirsin. Gücünü kullan, hareket et," dedi kadın hemşire umutla. Ancak Max, henüz gözlerini açamıyordu. Bu durumda da hayal kırıklığına uğramıştı.
ax, gözlerini zorla açmaya çalışırken, hastane odasındaki hemşirelerin seslerini duyuyordu. Sanki bir perdelerin ardından konuşuyorlardı ve sesler, ona ulaşmak için çabalıyorlardı. Kalbi hızla atmaya başladı, çünkü o seslerde tanıdık bir melodiyi duyumsadı.Birden yanında, elini tutan biri olduğunu hissetti. Ağlama sesleri yakınından geliyordu. O tanıdık sesler, kalbinin derinliklerine dokunuyor ve ona güven veriyordu. Bedeni hareketsiz olsa da, içinde biriken duyguları ifade edemiyordu.
Hemşirelerin hala konuşmaya çalıştığını duydu, ama ona ulaşamıyorlardı. Max, içsel bir çaresizlik hissetti. Onlara cevap verme arzusu içindeyken, sessizliğin içinde kendi iç sesini duymaya başladı."Anlatamıyorum," diye mırıldandı iç sesi. "Bedenim hareketsiz, dudaklarım sessiz, ama içimdeki çığlıklar duyulmalı. Yardım edin, ben buradayım, hissediyorum."
Max'in iç sesi, bir çığlık gibi yankılanıyordu. Zihni, bedeninin dışına taşmaya çalışıyordu. O, hemşirelerin çabalarını, elini tutan kişinin sevgisini hissedebiliyordu. Ama kelimelere dökemiyordu, bedeninin ona verdiği sınırlamalarla mücadele ediyordu.Max, iç sesinin gücünü hissederek, sessizlik içinde kendi hikayesini anlatmaya devam etti. "Bir gün bu sessizlik sona erecek," diye düşündü. "İçimdeki güçle, bedenime yeniden hayat vereceğim."Rüyalarının sıcaklığını tekrar hissederek, gerçek dünyadaki sınırlarını zorlamaya devam etti. Hemşirelerin çabaları ve tanıdık sesler, ona umut vermeye devam ediyordu. Max gözlerini kapattıktan sonra terli bir şekilde yatağından uyandı. Ter içindeydi, bedeni titriyordu. Hastane odasının soğukluğu, terle karışan sıcaklığına rağmen üzerine çökmüş gibiydi. Derin bir nefes aldı, çünkü yaşananların gerçek olduğunu hatırlıyordu.
Tüm olayları, hemşirelerin çabalarını, yanındaki tanıdık sesleri hatırlıyordu. Her anı, her dokunuşu zihnin derinliklerine kazınmıştı. Ama ne yazık ki, hiçbir şekilde ses veremiyordu. Dudaklarına gelen kelimelerin hapsolduğunu hissediyor, boğazı düğümleniyordu.
Max'in iç dünyası, sessiz çığlıklarla doluydu. Söylemek istediği her şey, dudaklarının ardında sıkışıp kalmıştı. Haykırmak, anlatmak istediği her şeyi ifade etmek için çırpınan bir ruh hapsedilmişti bedenine. İçinden yükselen duygular, sözcüklere dökülmeden sımsıkı bir şekilde içinde sıkışıp kalmıştı.
Beynindeki anılar, acı dolu hatıralarla birleşiyordu. Gözleri kapalı olmasına rağmen, odadaki her detayı net bir şekilde hatırlıyordu. Hemşirelerin telaşı, tanıdık seslerin yakınındaki elini tutması, her biri gerçekliğin bir parçasıydı. Ama veremediği cevaplar, anlatamadığı duygular, çaresizlik içinde boğuluyordu.Max, bedenine hapsolmuş hissiyatını aşmaya çalışırken, iç sesiyle konuştu. "Ben buradayım, hissedebiliyorum. Lütfen beni duyun, beni anlayın." İç sesi, umutla yankılandı, ancak dışarıya ulaşamadı. Sözcüklerin dudaklarından dökülme arzusu, hala gerçekleşememişti.
Bu çaresizliğin içinde Max, sessizliği kırma umuduyla mücadele etti. İçinde yanan ateş, bedenine hayat verebilme arzusuyla büyüdü. Her nefeste, iç sesi daha da güçlendi. Zihnindeki hatıraların gerçekliğiyle yüzleşti, tüm duygularıyla yaşadığı anları yeniden hissetti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İZLERİN ARDINDA
Chick-LitMax, hayatının dönüm noktasında, beklenmedik bir kaza sonucu komaya girdiğinde, izlerini ardında bıraktı. Eşi Elısa, Max'in hastane odasında hayata döndüğünü umutla beklerken, bu bekleyişin ardında bir dizi duygu ve gerçeklik yatar. İzlerin Ardında...