|3

72 13 13
                                    

Kafasını tekrar karşısındaki kişiye yönelttiğinde bir çift siyah botla değil de kaldırımla karşılaştı. Oturduğu yerden kalktı ve otobüse doğru baktı. Onu kurtaran (doğrusu Jisung ne yaptığını anlamamıştı) siyah botlu çocuk otobüse biniyordu. Yoldan geçen birini durdurdu;

- O çocuk nereye gidiyor?
- Ne anlatıyorsun evladım?
- Şu otobüse binen çocuk nereye gidiyor bilmiyor musun?
- Otobüse binen çocuk mu? Şu mavi olan otobüslere mi bindi?
- Evet evet maviydi.
- Büyük ihtimalle ilerdeki liseye gidiyordur ya da haylaz bir çocuksa internet kafeye bilgisayar oynamaya gitmiştir, diyip pis pis sırıttı.

Jisung adamın konuşmasından ve tipinden hoşlanmamıştı, hiçbir şey demeden yanından uzaklaşıp gitti. Adam ilerdeki lise demişti ama Jisung'un lisenin ne olduğuna dair bir fikri yoktu. Adamın gösterdiği yöne doğru yürürken lisenin ne demek olduğunu sormak için birini durdurdu.
- selam, nereye gidiyorsun?
-sanane be! Manyak mıdır nedir?
Çocuğun kolundan tutup durdurdu ve konuşmaya devam etti:
- Bekle, sana bir şey sormam lazım. Lise ne demek biliyor musun?
- Lise mi?
- Evet, lise.
- Bildiğimiz lise mi?
Jisung'un asabı bozulmaya başlamıştı,
- Lise işte. Kaç tane lise var?
- Sen yabancı mısın?
Jisung şaşırmıştı, insan olmadığımı mı anladı yoksa diye düşünüp duruyordu. Çok gerilmişti ki çocuk konuşmaya devam etti:
- Lise dediğimiz "High school" işte. İngilizce biliyor musun?
Jisung hayır anlamında kafasını salladı.
- Lise benim yaşımdaki çocukların gittiği okul işte. Okulun ne demek olduğunu biliyorsundur.
- Evet evet biliyorum sanırım..( kendi gezegeninde de eğitim alınan yere okul deniyordu o yüzden Jisung çocuğun ne anlatmaya çalıştığını anlamıştı.)
- Sen okula gitmiyor musun?
- hayır gitmiyorum.
- Yeni mi geldin buraya?
Jisung yine şaşırmıştı. Bu çocuk bunları nereden biliyordu? Onun uzaylı olduğunu anlamış mıydı?
- Eğer şuan gittiğin bir lise yoksa gidip bir yere kaydol. İlerde bir lise var, orası iyi bir okul eğer zekiysen seni alırlar, diyip gülümsedi.
Çocuk gülümsediğinde bütün yüzü değişiyordu adeta, ne kadar büyük bir gülümsemesi var diye düşündü Jisung. O okula bakacağını söyleyip çocuğun yanından ayrıldı.
Tahmin ettiğine göre adamın söylediği yer ile çocuğun söylediği yer aynıydı. Öyleyse siyah botlu çocuk da oradaydı. Jisung oraya gidip o çocuğa neden onu yere attığını soracaktı. Bir uzaylı için bu önemli bir konuydu. Okula varmadan önce bir parka oturup insanoloji kitabını çıkardı ve insanların eğitiminin nasıl olduğunu okumaya başladı. Sistemi anlamıştı, yapması gereken tek şey okula gidip kaydolmaktı ama bunu yapması mümkün değildi çünkü Jisung bu Dünya'ya ait değildi ve kanunların gerektirdiği şeylere de sahip değildi. Yapabileceği tek bir şey vardı ve o da bunun farkındaydı. Henüz yoldayken uzaylı güçlerini kullanmayacağına dair kendine söz vermişti ama bu önemli bir durumdu ve başka şansı da yok gibiydi.
- Sadece önemli durumlar için kullansam problem olmaz bence. Burada dikkat çekmeden yaşamak için yapıyorum sonuçta, büyük yöneticiler bana kızmayacaklardır.

Kararını verdikten sonra büyük bir özgüvenle okula girdi ve müdür odasına doğru yürüdü. İçi rahattı çünkü hiçbir şeyin ters gitmeyeceğinden emindi, sonuçta bir - iki dakika sonra müdür uzaylı hipnozuna maruz kalacak ve Jisung ne isterse onu yapacaktı.

İşler tam olarak planlandığı gibi gitti ve okula kayıt başarı ile tamamlandı. Şimdi Jisung'un yapması gereken şey o çocuğu bulmaktı. Bahçede boş boş dolanmaya ve etrafa bakınmaya başladı. O çocuğun burada olduğundan bile emin değildi ama yine de arıyordu işte. Onu bulduğu zaman ne diyeceğinden bile tam olarak emin değildi, bir insan gibi konuşmalıydı ama bir uzaylı olarak da kendi kültürünün gereği olarak davranışının açıklamasını öğrenmeliydi. Geldiği gezegende her uzaylı yaptığı şeylerin sebebini açıklamak zorundaydı bu yüzden Jisung bu konuda çok hassastı ve bir açıklama yapılmamış olması onu rahatsız etmişti:
- Bu resmen bir hakaret. Bizim orada olsaydık çoktan cezalandırılmıştı.

Jisung düşünüp dururken okul zili çaldı ve öğrenciler birer ikişer dışarı çıkmaya başladılar. Bu Jisung için müthiş bir fırsattı, herkes dışarı çıkarsa siyah botlu çocuğu daha rahat bulabilirdi. Bekledi, bekledi, bekledi... Etrafta bırakın siyah botu, bot giyen kimse bile yoktu. Jisung gördüğü ilk kişiyi durdurdu:
-siyah botlu çocuğu gördün mü?
-siyah bot mu? Çocuk mu? Ne saçmalıyorsun arkadaşım? Bu havada hangi gerizekalı bot giyer?

Çocuk cidden haklıydı. Nisan ayına gireli tahminen 7-8 gün olmuştu ve bahar kendini iyice göstermeye başlamıştı. Hava kışlık bir bot giymek için çok sıcaktı.
" Belki de yanlış gördüm" diye düşündü Jisung, yine de bir umutla etrafına bakarak bahçede yürümeye devam etti. Bir o yana, bir bu yana dolanıp duruyordu... Sonra basket sahasının yanında durup oynayanları izlemeye başladı. Sanki büyülü bir şey izliyormuşcasına bakakalmıştı oyunculara, birinin "hey, dikkat et!" diyişi ile irkildi ve kendine doğru gelen basketbol topu ile bakıştı. Gözlerini kapatıp olacaklara teslim oldu, " demek ki dünyadaki ölümüm böyle olacakmış, elden ne gelir..." dedi içinden ve sonra "bam" diye bir ses duydu. Gözlerini tekrar araladığında top oynayan gençlerden birinin elindeydi. Arkasına döndüğünde siyah botlu çocuğun yanından uzaklaştığını gördü, "hey, bakar mısın?" diye bağırmasına rağmen dönüp ona bakmadı, hatta tam tersine adımlarını daha da hızlandırdı. Jisung onu bir kere daha kaybedemezdi, hemen peşinden arka bahçeye doğru gitti.

~~~~~~~~~~~
Bölümler biraz kısa oluyor farkındayım ama olayı çok karıştırmak istemiyorum o yüzden biraz bu şekilde ilerleyecek

alien  (minsung)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin