Küçük kız karanlık odada başını dizlerine gömmüş, ellerini birbirine kenetlemiş bir şekilde ağlıyordu. O sırada ''Kızım'' diye bir ses duyuldu. Ses çok güçsüz çıkıyordu. Küçük kız başını dizlerinden kaldırıp etrafına bakınırken ''Baba'' diye seslendi. Aynı ses tekrar duyulmuştu. ''Kızım'' ''Babacığım neredesin?'' ''Buradayım Prensesim''
Kız ayağa kalkıp bir kaç adım attıktan sonra durdu. ''Baba çok karanlık'' dedi korkuyla. ''Kızım buradayım. Bana doğru gel. Korkma'' Kız bu sesin kendisine verdiği güvenle ilerlemeye başladı.
''Baba?'' ses yoktu. ''Baba?'' yine ses gelmemişti. Kız ilerlemeye devam etti. Arkasından gelen ayak sesleri kızı tedirgin ediyordu. Başını sesin geldiği yöne çevirdiğinde bir karartı gördü.
''Baba?..Baba sen misin?'' ''Her şey geçecek kızım, ben buradayım'' Küçük kız karartının bulunduğu tarafa doğru ilerledi. Yaklaştıkça yüzünü seçebiliyordu. ''Babacığım'' diyerek küçük kollarını açtı ve babasına doğru koştu.
Babasına yaklaştığında karartı kayboldu. Kız etrafına bakarak bağırıyordu. ''Babacığım'' ''Neredesin?'' ''Çok korkuyorum''
Küçük kız etrafına göz gezdirirken büyümüştü. 19 yaşında genç bir kız olmuştu. Hâlâ korkuyordu. İçinde bulunduğu karanlık birden aydınlanmıştı. Yemyeşil bir bahçedeydi. Nerede olduğunu anlamak için etrafına bakınıyordu. Çocuk sesleri, gülüşme sesleri yükseliyordu.
Arkasına döndüğünde karşısında kendi küçüklüğü duruyordu. Onunla koşan 6 yaşlarında bir çocuk daha vardı. Ama çocuğun yüzünü göremiyordu. Saklambaç oynuyorlardı. Kız kendini huzurlu hissetmişti. Mutluydu ve artık korkmuyordu. Ama mutluluğu yarıda kesilmişti. Oyun oynadığı çocuk birden kaybolmuştu. Artık gerçekten yalnız hissediyordu, yalnızdı da.
Ağırlık yapan göz kapaklarımı zorlayarak açmaya çalışıyordum. Ağlıyordum. Gözyaşlarımı silerken elimdeki sargıyı fark ettim. Buraya nasıl gelmiştim? Elim nasıl sarılmıştı? Bu soruların tek cevabı vardı 'Buğra' Ama o öldüğümü görse ilgilenmezmiş gibi davranıyordu. Saate baktığımda gece yarısı 01.30'a geliyordu.
Teşekkür etmek için Buğra'nın odasının önüne gidip kapıyı tıkladım. Ses gelmeyince adıyla seslendim. Kapıyı yarım bir şekilde açıp baygın bakışlarla ''Ne var?'' dedi. Saçları dağılmıştı.
''Teşekkür ederim'' dedim elimi göstererek. Bakışlarını değiştirmeden ''Sanırım bunu da kurallar arasına yazmalıyım. Teşekkür etmek de yasak.'' dedi ve kapıyı yüzüme kapattı.
Merdivenleri inerken sinirden kendi kendime söyleniyordum.
''Rica edersin değil mi? Ne bekliyordum ki zaten? Öldüğümü görse ilgilenmez demiştim ben zaten.'' Biraz sessizlikten sonra daha yüksek bir sesle ''Hödük!'' dedim.
Birden bir kapı açıldı ve bir ses ''KAÇAK!''
Olduğum yerde çivilendim. Sesi çok sinirli geliyordu. Korkudan harfleri yan yana getirip kelime, kelimeleri yan yana getirip cümle kurmayı unuttum. Sesim çıkmıyordu. Merdivenlerden hızla inen bir çift ayak sesleri geliyordu.
''Kaçak dediğimi hatırlıyorum.'' Sırıtarak ona döndüm.
''Öyle mii?'' dedim, şirin gözükmeye çalışıyordum.O ise yüzünden bir mimik bile değiştirmeden ''Öyle'' dedi. ''Kurallar kağıdını bana getir.''
''Hı?'' diye anlamadığımı belli eden bir ses çıkardım. Bana öyle bir bakış attı ki deve kuşu gibi kafamı gömme becerim olsun istedim. Hızlı adımlarla mutfaktaki buzdolabında asılı olan kağıdı alıp geldim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KAÇAK
JugendliteraturBu hikayeyi okumadan önce sizden bir istediğm var. Bir karanlık hayal edin. Başını da, sonunu da göremediğini zifiri bir karanlık. İşte tam da o korkunç karanlığın içinde tek korkusu 'karanlık' olan 19 yaşında genç bir kız hayal edin. Ailesinden, be...