"Dün öğlen sularında Kılıç Holdingin sahibi Adnan Kılıç eşi Sanem Kılıç ile 2001 yılında araba kazası geçirip hayatını kaybeden 5 yaşındaki kızları Azra Kılıç'ı ziyaret etti. Anne Sanem Kılıç gözyaşlarına hâkim olamadı.."
Haber bitmeden Buğra televizyonu kapattı. Düşük olan yüzü iyice düşmüştü. "Ne oldu?" diye sorduğumda merdivenlere doğru ilerlerken "Odamdayım, sakın beni rahatsız etme" dedi.
Buğra'yı düşünecek hâlde değildim. Babam insanlara beni ölü olarak göstermişti. 2001 yılında geçirdiğim kaza sonrasında ölüm haberimi yaymış, ismimi ve kimliğimi değiştirerek farklı bir okula göndermişti. Bunu neden yaptığını, kaza öncesi neler olduğunu veya kazanın nasıl gerçekleştiğini ben de bilmiyorum. Gördüğüm rüyalar ise kaza sonrasıyla ilgiliydi.
Annem ben kaybolduğum için ağlıyor olmalıydı. Babam ise sahte gözyaşları döküyordu. Her ne kadar annemi özlesem de o eve dönemezdim. Babam beni aramamıştı bile. Haberleri, kameraları ve adamları kendi ayarlamış olmalıydı. Bütün bunları insanlara kendini iyi bir baba olarak göstermek için yapıyordu. Babamdan nefret ediyorum.
Yanağımda hissettiğim yaş ile düşüncelerimden sıyrıldım. Ağlıyordum. Elimde olmadan gözyaşlarım akıyordu. Ağlamak için o kadar çok nedenim vardı ki.. Gözümü diktiğim sehpa bulanık görünüyordu. Yaşlar görmeme engel oluyordu. Çığlık atmak istedim, hıçkırarak ağlamak istedim ama bunu yapmaya bile cesaret edemedim.
Biraz hava almak için mutfaktaki balkon kapısından bahçeye çıktım. Bahçede duran salıncağa oturup gökyüzüne bakmaya başladım. Başımı sola çevirdiğimde üst kattaki balkonda duran Buğra ile göz göze geldim.
"Özür dilerim" diye fısıldadım beni duymayacağına inandığım ses tonuyla. "Sana yalan söylediğim için özür dilerim"
***
Sabah uyandığım gibi duş almak için banyoya gittim. Ağlamaktan gözlerim şişmişti. Duştan sonra tekrar aynaya baktım, gözlerimde bir değişme olmamıştı.
Buğra'nın evde olup olmadığını kontrol etmek için mutfağa indim. Her şey yerli yerinde duruyordu. Aceleyle çıktığını düşünerek salona geçip tekli koltuğa oturdum.Hiç tanımadığım bir yerde, hiç tanımadığım biriyle aynı evde kalıyorum. Bu mecburiyet bile moralimi bozmaya yeterli bir sebep. Evde durmaktan çok sıkılmıştım.
'Kurallar çiğnenmek içindir' kaidesine uyarak merakımı gidermek için Buğra'nın odasının bulunduğu kata çıktım. Kapıyı açmaya çalışsam da açamadım. Bay Hödük kuralları çiğnememem için sıkı önlem almış olmalıydı.Kapıyı biraz daha zorladığımda beklenmedik bir şekilde ses geldi.
"Kural 2: odama girmek yok!"
Bir süre şoktan bir şey söyleyemedim. Hatamı örtbas etmek için"Kahvaltı ister misin?" diye sordum.
"Defol!"
"Dışarı çıkabilir miyim?" Soruma karşılık vermeyince "Gidiyorum" dedim.
Yine cevap vermemişti. Sonuçta izin aldım diye düşünerek girişteki anahtarı alıp dışarı çıktım.Ne yapacağım hakkında en ufak bir fikrim yoktu. Bu yüzden sadece ilerlemeye başladım. Bizim eve yakın yerlere gitmemek için ters tarafa yöneldim.
On dakika kadar yürüdükten sonra parkta top oynayan çocukları gördüm. Aralarında genç ve sarışın bir çocuk vardı. Bu oyunun çok adaletsiz olduğunu düşünerek hiçbir şey söylemeden ben de katıldım. Çocuk bir yandan top oynuyor, bir yandan da şaşkınlıkla bana bakıyordu. Gol attığımda takımımdaki çocuklar koşarak yanıma gelip bana sarıldılar.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KAÇAK
Teen FictionBu hikayeyi okumadan önce sizden bir istediğm var. Bir karanlık hayal edin. Başını da, sonunu da göremediğini zifiri bir karanlık. İşte tam da o korkunç karanlığın içinde tek korkusu 'karanlık' olan 19 yaşında genç bir kız hayal edin. Ailesinden, be...