Buğra'nın kurduğu cümle karşısında şaşkınlıkla ona bakıyordum. Çağla da en az benim kadar şaşkındı.
''Neden? Ne alaka?''
''Çünkü ben böyle istedim.''
''Siz nereden tanışıyorsunuz ki?''
''Çok soru soruyorsun Çağla.''
''Çok mu soru soruyorum. Aaa haklısın, zaten sevgilim mutlu olsun diye hastanedeki babasını ziyarete geleyim, şu zorba güvenliklerle uğraşayım, sonra bir bakayım ki sevgilim kızın biriyle zaten buraya gelmiş. Haklısın çok soru soruyorum. İyi, takılın siz o zaman demeliydim.''
''Gereksiz tepki veriyorsun.''
''Hatalı olan ben miyim şimdi?''
''Estağfirullah hanımefendi, siz hiç hata yapar mısınız?'' Bu cümleyi bile aynı ifadesizlikle kurmasına şaşırmıştım. Ama en çok şaşırdığım dünkü olaydan sonra böyle tartışıyor olmalarıydı. İş kötüye gidince sebebiyet vermek istemediğim içim müdahale etmeye çalıştım.
''Çağla, buraya gelmeyi ben istedim.'' Çağla'nın gözlerini kaplayan alev sadece beni değil bütün hastaneyi kaplayabilecek türdendi. Buğra'nın buz gibi sesiyle ise gözlerindeki alev sönmüş, külleri hayal kırıklıklarına karışarak her bir yana dağılmıştı.
''Gereksiz kıskançlıklar yüzünden yalan söyleme Kaçak!''
''Kaçak? Siz baya kaynaşmışsınız ya! Böldüğüm için özür dilerim. Siz eğlenmeye devam edin.''
Arkasını döndüğü sırada Buğra kolundan tutarak durdurdu.
''Buraya gelerek ne yapmaya çalıştığını bilmiyorum. Umurunda olan babam olsaydı en azından ismini söyleyebilirdin. Umurunda olan ben olsaydım, böyle bir ortamda bağırarak ortalığı birbirine katmak yerine sessiz kalırdın. Neden Kaçak'ın buraya geldiğini değil, babamın nasıl bu hale geldiğini sorardın, veya iyi olup olmadığını. Sen buraya hasta ziyaret etmek için değil, stresini atmak için gelmişsin.'' Kolunu yavaşça bırakırken ''Yinede sevinmiştim.'' dedi hayal kırıklıklarıyla dolu bir sesle.
Babasının sandalyesiyle ilerlerken ''Gidelim Kaçak.'' dediğinde peşine takıldım. Çağla olduğu yerde kalmıştı, söyleyecek sözü yoktu. Hastaneye girdiğimizde görevlinin yanına gitti ''Bir daha sakın ona bu şekilde davranmayın.'' Buğra beni şaşırtıyordu. Artık Çağlayı sevmediğini düşündüğümde öyle bir cümle kuruyordu ki düşüncelerimi tepetaklak ediyordu.
Buğra tekerlekli sandalyeyi sürmesine rağmen benden hızlı gidiyordu. Ona ayak uydurmaya çalışıyordum fakat bir türlü olmuyordu. Asansörlerin önüne geldiğinde basacağını anladığım için öne atılarak düğmeye bastım. Asansörün geldiğini belli eden sesi duymamın hemen ardından açılan kapı sesi geldi.
Buğra'ya yol açarak geçmesini bekledim. Bende onun ardından girip yüzüne baktım. Her zamanki gibi ifadesizlikti yüzünü kaplayan. Duygularını anlamak imkansızdı. Sessizlik bir adama bu kadar yakışabilir miydi? Buğra rengi bilinmeyen elbise gibiydi. Herkes gördüğü gibi yargılıyordu onu. Çünkü duygularını saklıyordu. Onunla ortak noktamız bu olmalıydı. Ben duygulardan anlamazdım, o ise belli etmezdi.
***
''Çocuklarımız, bizim geleceğimizdir. Onlara vereceğimiz her ilgi ileride hayalini kurduğumuz refaha bir tuğladır.'' Okuduğum cümleye kocaman bir kahkaha patlattım. Elim refleks olarak yorum kutusuna gitmişti. Facebookta sahte bir hesap açıp babamı (!) takip etmeye başlamıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KAÇAK
Teen FictionBu hikayeyi okumadan önce sizden bir istediğm var. Bir karanlık hayal edin. Başını da, sonunu da göremediğini zifiri bir karanlık. İşte tam da o korkunç karanlığın içinde tek korkusu 'karanlık' olan 19 yaşında genç bir kız hayal edin. Ailesinden, be...