Buğra elimden tuttuğu için adımlarımı ona uydurmaya çalışıyordum.
''Etrafına iyi bak.'' dedi dükkanları kontrol ederken.
''Ziya terziyi arıyoruz.'' Nedenini merak etsem de sormadım.
''Soralım birilerine.'' dediğimde ''Sakın'' diye çıkıştı.
''Peki ama nasıl bulacağız?''
''Buralarda bir yerde olmalı.'' Gözleriyle etrafı süzerken bende ona yardımcı oldum. O geriyi kontrol ediyordu, ben ise ileriye bakıyordum. Başımı olumsuz anlamda salladım ''Buralarda yok.'' Hızlı adımlarla solumuzdaki sokağa girdi. Binalarda yazan levhaları okuyordu.
Gözüme takılan ismi heyecanla işaret ediyordum. ''Ziya ailesi'' dedim dubleks evi işaret ederken. Evin etrafına bakındığımızda hemen altında terzinin olduğunu fark ettik.
''Bulduk'' dedi hafif bir gülümsemeyle.
''Girelim o zaman.'' diye atıldığımda elimden tutarak beni geriye çekti.
''Her şeye hazırlıklı ol.'' Anlayamamıştım, neye hazırlıklı olmam gerekiyordu?
Yavaşça kapıyı iterek içeri girdiğinde bende peşinden girdim. Sol tarafta kumaş yığınları ve bazı asılı elbiseler vardı. Sağ tarafta ise çalışma masası ve siyah deri sandalyede arkasını dönüp oturan bir adam. Buğra adamın yanına kadar gitti, fakat adam büyük ihtimalle arkasına dönük olduğu için Buğra'nın varlığından habersizdi.
''Ekrem Ziya sen misin?'' Adam karşılık vermediğinde Buğra konuşmaya devam etti.
''Ben Buğra Atan, Ömer Atan'ın oğlu.'' Adamda bir hareketlenme yoktu. ''Dinle beni, korktuğunu biliyorum, fakat benim kötü bir niyetim yok. Babamın emanetinin sende olduğunu duydum. Ona ihtiyacım var. Bana yardımcı ol, lütfen.'' İlk defa Buğra'nın sesindeki çaresizliği hissediyordum.
''Babamın sana çok güvendiğini duydum. Öyle olmasa CD'yi sana vermezdi zaten. Bak benim ona ihtiyacım var.'' Buğra bu sessizliğe dayanamamış olacak ki adamın yanına gidip sandalyeyi kendisine çevirdi. Buğra adamla aramda olduğu için görmeme engel oluyordu. Sessizliğin devam etmesi merakımı arttırmıştı. Yavaşça yanlarına doğru ilerliyordum.
''Buğra?'' Göz yaşları içerisinde bana dönen Buğra'ya şaşkınca bakıyordum.
''Neler oluyor?'' diye sorduğumda ''Git buradan.'' dedi uyarıcı bir tonla.
''Neden?'' Her ne kadar beni uyarmış olsa da gitmemiştim, aksine onlara doğru yürümeye devam ediyordum.
''KAÇAK SANA GİT DEDİM!'' Aniden olduğum yerde sıçradım. ''Neden?'' dedim aynı şekilde. ''Beni buraya getiren sensin, neden gitmemi istiyorsun.''
''Sadece sözümü dinlesen olmaz mı?'' Sesi daha sakin çıkmıştı. Başımı olumsuz anlamda salladım.
''Her şeye hazırlıklı olmamı söylemiştin değil mi?'' Buğrayı kolundan tutarak kenara çektim. Gördüğüm manzara karşısında ani bir çığlık atarak ellerimle ağzımı sıkıca kapattım.
''Öyle söylemiştim.'' dedi kısık bir sesle.
''Ö-öl- ölmüş.'' Sesimin titremesine engel olamıyordum.
''Sana gitmeni söylemiştim.'' diyen Buğra'ya döndüm. Başını duvara yaslayarak duruyordu. Gözlerinden akan yaşlar olsa da ağlıyormuş gibi görünmüyordu.
''B-bu nasıl-'' ''kim-'' kesik kesik konuşmam korktuğumu ortaya çıkarıyordu. Gücümü kaybederek yere düşerken masaya tutunuyordum.
''Ö-ölmüş'' dedim hıçkırıklarımın arasında. ''Ölmüş'' Buğra da yanıma çökerek ''Benden önce buldular onu.'' dedi. Donuk bakışları beni daha çok korkutuyordu. ''Yetişemedim.'' Ardı ardına akan göz yaşlarını silmek istedim, ama ona dokunamıyordum bile. Sakin olmaya çalıştım, hıçkırıklarımı yutup tekrar adama baktım. Bilekleri kesilmişti, intihar süsü vermeye çalışmışlardı. Yavaşça elimi kaldırıp adama doğru uzattığımda Buğra ona dokunmama engel oldu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KAÇAK
Teen FictionBu hikayeyi okumadan önce sizden bir istediğm var. Bir karanlık hayal edin. Başını da, sonunu da göremediğini zifiri bir karanlık. İşte tam da o korkunç karanlığın içinde tek korkusu 'karanlık' olan 19 yaşında genç bir kız hayal edin. Ailesinden, be...