Bölüm 12

169 31 19
                                    



Sıcacık mis gibi kokan kahvesine dolaptan aldığı sütü ilave etti. Kokusunu içine çekip kahve odalarından boğaz manzarasına baktı. Evlenenli tam iki ay olmuştu... İki ay... Sonunda mutlu olması gerekmiyor muydu? Evlilikler eşleri daha birbirine bağlar, birlikte hayata götürmez miydi? Peki, neden son bir ayda uzaklaşmışlardı birbirlerinden? Yoğun iş tempoları mı, Saner'in bu kadar rahat vurdumduymaz tavrı mı? Yoksa kendisinin daha baskıcı, planlı tavrı mı? İçini çekerek kafasını yasladığı cam pervazından çekti...

"Artık iş zamanı Buse yürü bakalım," dedi kendi kendine. Saner'in de işten ayrılması ile tüm sorumluluk geçici süre Buse'ye geçmişti. Zaten yoğun olan programına bir de yönetim kararları ve dışarıya servis yaptıkları outside catering dahil olmuştu. Allahtan otel dışındaki işlerine genelde Taner bakmıştı da bu yükü biraz daha hafiflemişti. Minik adımlarla masasına geçti, gelen teklif maillerini ve mesajları önem-tarih sırasına göre dizdi.

Bir süre sonra "Buse, telefon... Annen hatta." Deniz'in sesi ile kendi dünyasından kopup geri geldi.

"Bağla Deniz'cim," derken gelecek konuşmanın içeriğini bilerek, sıkıntı ile telefonu açtı.

Evleneli iki ay olmuştu ama hâlâ Ankara'ya ne kendi ailesine ne de Saner'in ailesine el öpmeye, ziyarete gitmemişlerdi. Bir iki defa durumu anlatmaya çalışsa da Saner "Aman saçmalama ne el öpmesi?" demiş geçiştirmişti. Ama iki aile de heyecanla onları bekliyor nerede ise gün aşırı telefonla isteklerini belli ediyorlardı. Tabi ki tüm bu aramalara Buse cevap vermek zorunda kalıyordu.

"Kızım, nasılsın?" annesinin rahatlatıcı sesini duyunca gözleri doldu.

"İyiyim annecim, yoğun bu kış sezonu. Siz nasılsınız?"

"Biz de iyiyiz kızım. İşte baban biliyorsun işlerini kardeşin Tolga'ya devrediyor, o yüzden onlar devamlı şirkette."

Buse iç çekerek konuşmaya başladı "Biliyorum anne. Demek en sonunda emekli olmaya karar verdi büyük patron."

"Yok nerede... Sadece yönetimde olmayacak, hâlâ çalışacakmış. Neyse biz sizi çok özledik. Dün akşam Mehmet Beyler bizdeydi. Onlar da özlemle sizi bekliyorlar."

Sonunda konuşma yine aynı yere gelmişti "Ahh annecim biliyorum ama maalesef benim yüzümden. Biliyorsun benim genelde organizasyonlarım hafta sonu oluyor. Saner de doğal olarak benim yoğunlumun azalmasını bekliyor." Nasıl diyebilirdi ki 'Anne Saner saçma buluyor ve gelmek istemiyor,' diye.

"Haklısın kızım da bak babanlar da huysuzlanmaya başladı. Bir ayarlasan. On gün sonra bayram tatili sen çalışıyor musun?" Annesi umutla olumlu cevap bekleyen sesi ile sordu.

Buse önündeki takvime göz attı "Üç gün tatilim var. Arife günü de yarım gün."

Aysen Hanım heyecanla "Tamam o zaman gelin bari. Hem ilk bayramınız da..."

Buse sıkıntı ile cevap verdi "Tamam, annem benim, ben konuşurum Saner'le. Hadi seni çok öpüyorum, herkese selamlar..."

Akşam yine eve geç gelmişti, son anda çıkan yemekteki bir pürüz yüzünden geç kalmıştı. Saat dokuza yaklaşırken kapıyı açtı içeri girdi. Adı gibi biliyordu Saner yine kıyameti koparacaktı, ama sanki kendi bilmiyordu. O da aynı işte çalışmıştı, daha anlayışlı olması lazımdı. Ayakkabılarını çıkarttı içeri salona girdi, Saner televizyonun karşısında oturmuş hiç ses çıkarmadan öylece duruyordu. Buse tüm şirinlikleri ile kocasına yaklaştı...

"Ben geldim. Bir selam bile yok mu? Ama bak karın çok yorulmuş bir öpücük bile mi yok?" diyerek koltuğun arkasından dolanıp boynuna sarıldı.

BuselikHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin