İsmail, evin önündeydi. Karısının amcası tavrıyla oldukça babacan sıktı Afşar'ın elini. Evin kapısını açarken Afşar: "Ne durumda şimdi bizim kız?" diye sordu. Afşar, adamın cinayetle ilgisinin olmadığına daha çok inandığını fark etti. Yine de kimseyi masum kılmak istemiyordu. Asıl masum olan karısıydı ve o da maalesef ki hiç hak etmediği bir yerde çaresizce Afşar'dan uzanacak yardım elini bekliyordu. Afşar ise kupkuru bir tabloda yeşile boyanacak yer arıyordu. Geç kalmıştı.
"Gözaltında," dedi Afşar mesafeli bir sesle. Aynı samimiyeti vermek istemiyordu. Nitekim yüzüne yumruk attığı adamlarla sonradan samimi olduğu görülmüş şey değildi. Köprüyü geçene kadar ayıya dayı daha doğrusu amca dese olmaz mıydı sanki? Olmayacak neleri oldururdu hayat. Asla denenleri yaptırır bir de kılıf buldururdu. İmkânsız denenler öyle bir imkânlı hale gelirdi ki insan ne zaman imkansız dediğini bile hatırlamazdı. "İçeride ne aramam gerektiğini de bilmiyorum aslında İsmail Amca." Hah oğlum Afşar nasıl da bilirsin bu işleri. Habibe'nin kocasısın sen. O öğretti sana yol yordam. Amca diyeceksin, karşılaştığında el öpeceksin. Kimsenin elini öpmezdi, velhasıl el öpmeden de saygı gösterebilirdi.
Ben biliyorum dercesine girdi önden adam. Perdeleri tamamen çekilmiş, Habibe'nin isteği ile her şeyin üzeri örtülmüş evin o puslu karanlığına dalıp salona geçti. Afşar, merakla peşinden gittiğinde adam kendini koltuklardan birine bırakmıştı. "Otur hele," dedi.
Oturmanın tam sırasıydı! Karşısına geçti Afşar, la havle dese işe yarar mıydı? Hep inanmadan diyordu bu şeyleri ondan olmuyordu, ah bir inansa... Kalbim dedi, derlen toparlan da denesene oğlum inanmayı. Onun kalbi erkekti. Başkalarının kalbi kız olabilirdi. Kalbi dahil sapına kadar erkekti. Oturup bundan gurur duysa şimdi... Ne münasebet, karısını içeriye tıktırmadan kurtarırsa gurur duyacağı kısım orası olacaktı. Gerekli gereksiz gurur meselesi yapıyordu.
"Bak," dedi İsmail bir bacağının diğerinin üzerine atıp iyice arkasına yaslanırken. "Bizim kültüre, değerlerimize çok uzaksın. Biz kadınımızı bir başına hiçbir yerde tutmayız, bırakmayız. Yakarız, yıkarız ama yine de bırakmayız. Kızın ne işi var itin kopuğun kol gezdiği nezaretlerde... Namuslu kadının yeri mi hayat kadınları ile aynı koltuğa oturmak?"
"Belediye otobüsü de kullanıyor hayat kadınları."
"Anlamıyorsun oğlum!"
Anlayamam, diye düşündü Afşar. Sen olaya bu noktadan bakarsan ben seni anlayamam. Seni anlamak için bana daha fazla materyal bile lazım değil. Önce açı değişikliği lazım sonra da anlamaya bir niyet edeceğim bunca ön yargıdan dolayı. İçimde birazcık kırıntı vardı ulan, karımın amcası demiştin. Kırıntıma da göz dikiyorsunuz. Hiç mi iyi niyet tohumları bırakmayayım içimde. Topunuzdan mı şüpheleneyim, ciğerinize kadar mı nefret edeyim? Sonra yalnızsın Afşar diyorlardı ona. Yalnızlığın kalabalıkların içinde olmaktan daha iyi tek bir tarafı vardı. Hayal kırıklığına uğramıyordu insan. İnandığını, bildiğini gerçek sanıp kendi buhranında belki de tam tersi kendi neşesinde yaşayıp gidiyordu.
"Gerekirse kanuna aykırı iş yapacaksın, kaçıracaksın karını. İnsan namusunu elaleme emanet etmez. Kıydığın nikahın hükmü de böyledir."
"Doğrudur," dedi Afşar. Biz nikâhsız da seviştiğimiz için. "Bir kadın gördüm görüntülerde. Habibe'nin görüntüsüne çok yakın ancak çarşaflı, hatta peçeliydi. Sadece gözleri göründüğünden kadını seçmek çok zor ama ben namusum olan kadını tanımayacak değildim ya. Tanıdım. O kadın Habibe'nin annesi ile eczaneye gitmiş, kalbini durduracak ilacı satın almış. Yine cinayet gecesi Habibe evde bir adam görmüş. Çizgili gömlek giyinen adam babasının çalışma, okuma odasında dolapları karıştırıyormuş. O adam ne arıyordu, çarşaflı kadınla bağlantısı neydi bir fikrin olmalı senin İsmail. Habibe, tüm bunlara bomboş gözlerle bakıyor. Abdulkadir Doğan mıydı o adam? Annesinin yanındaki kadın evdeki kızlardan biri mi? Bunlara dair bana birkaç söz et."

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sana Kendimi Anlatsam
General FictionSana Kendimi Anlatsam sen de dinlesen... Hep bir anlaşılma isteği ile yaşadığımız zaman diliminin içinde herkesin de anlatma isteği bu kadar çokken kim kimi dinleyecek şaşırıp kalırız. Fakat buldu isek dinlenildiğimiz yeri değer makamımız orası olur...