Zübeyde'nin cenazesinde bir avuç insan vardı. Habibe, amcasına haber etmiş, cenaze için başlarında bir erkek olmadığını, Zübeyde'ye geçmişe hürmeten gerekenin yapılması için yanlarında olmasını söylemişti. Amcası kırmamış gelmişti. Erkekler giderdi cenazeye kadınlar da evde dualarını eder, ağlarlardı.
Cenaze günü çalan kapının ardında yerde bir zarf vardı. Gönderici adı boş, alıcı adı dolu. Habibe'ye yıllar sonra ilk kez mektup geliyordu. Postacı getirmemiş, getiren zili çalıp kaçmıştı. Bir gören olsa... Huzursuzca zarfı bağrına bastı, etrafa bakınmadan usulca içeri kaçtı. Mektubu okumak için geceyi bekleyecekti. Kalabalık dağılacak, kimse etrafta olmayacaktı. Ne tuhaftı ki mektubu yazanın kimliğinden emindi. Etrafına baksa bir köşede o kaba herifi göreceğini de biliyordu. Sırf bir daha görüşmemek için Zübeyde'nin mektuplarını karakolun girişine Afşar'ın adı ile bırakıp geri dönmüştü. Fakat yetmiyordu demek ki böyle keskin tavırlar. Ne istiyordu ki ondan?
"Sevgili Habibe,
Hayatımda hiç Habibe diye birini tanımamışım biliyor musun? Ne tuhaf! Eksikliğini de hissetmiyorsun bilmediğin şeyin. Bilince eksik kalıyorsun tabii hele bir yanını dolduruyorsa. Şimdi diyeceksin ki ben senin ne yanını dolduracağım acaba. İnan ki buna verecek cevabım yok.
Mektupları bana vermekten kaçınmış, gizlice gelip gitmişsin. İnce kalbimin kırılmaya ne kadar müsait olduğunu bilsen... Bir kere hakkımda bilmeni istediğim en mühim şeyi bir sonraki buluşmamıza saklamıştım. Bunların asla bir buluşma olmadığını biliyorum. Bana lütfen izah etmeye çabalama. Ya da çabala. Mektubuma cevap ver de istersen ne kaba herifsin diye seksen kez yaz. Seksen lafın gelişi. Ben lafın geldiği yeri oldubitti severim.
Üzgün değilim Habibe; ağır azam, beyefendi kibar bir adam olmadığım için. Fakat şımartılmış bir erkek çocuğu olmadığımı bilmeni ister, bu konuda itimat beklerim. Ortanca çocuğum bir kere ben. Ortanca çocuk hor görülür. Görmezden gelinmiyorsa tabii hor görülür. İlk göz ağrısı ile tekne kazıntısı arasında kişiliksiz, anlamsız, boş bir yer taşır. Anlamını da okumak istemez kimse. Sen bilmezsin kuzum, sen babasının prensesi, annesinin çiçeğisin. Sahi hem prenseslere benziyorsun hem de çiçek gibi kadınsın. Çiçek gibi derken yani insana nisan yağmurlarının bittiğini mayısın geldiğini haber ediyorsun. Severim ben mayısı. Üstelik yazı da. Özgürce yazın tadını çıkarıyorlar diye kıskandığım bir Allah'ın kulu yok. Kıskanç adam değilimdir de zaten ben. Karım beni neden boşadı bir bilsen...
Gamsızım diye.
Yahu gamın neresi iyidir. Gam derttir, hasta eder, süründürür, çürütür! Gam sevmem. Boşanalım dediğinde gece on iki gibi bir saat. Cinayet haberi almışım, olaydan gelmişim. Kafa zum. Ben senin bu hallerini çekemiyorum boşanalım demez mi? Boşanalım demişim. Uğraşacakmışım. Hatta ayaklarına kapanıp sensiz yapamam ben diyecekmişim. Ee yaparım. Şimdi yapamayacak olsam öylece kabul etmezdim herhalde. Hem o sensiz yapamam falan sağlıksız birey ilişkisi. Ayrışmamak. Yapışık ikizlik. Bunlar bana göre değil Habibe. Ben ne kadar seviyesiz bir adam gibi göründüysem de gözüne, boşanırken o kadar seviyeliydim ki. Hala nafaka ödüyorum. Bir ara evlenecek de hanımefendi benim nafaka çilem bitecek diye bekliyorum. Varmış hayatında biri. Bana anlatırken istiyor ki kıskanayım. Arkadaş sen beni, seni kıskanmıyorum diye boşamadın mı?
Kalemimin kemiği yok demiştim; yok işte.
Seninle buluşmak istiyorum. Sebebine ne demek istersin bilmiyorum. Mesela Zübeyde Abla'nın dosyasıyla ilgili bilgi alışverişinde bulunmak istedim o yüzden buluştum gibi. Sebeplere ihtiyaç duyan ben değilim ama sana sonuna kadar destek olurum.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sana Kendimi Anlatsam
قصص عامةSana Kendimi Anlatsam sen de dinlesen... Hep bir anlaşılma isteği ile yaşadığımız zaman diliminin içinde herkesin de anlatma isteği bu kadar çokken kim kimi dinleyecek şaşırıp kalırız. Fakat buldu isek dinlenildiğimiz yeri değer makamımız orası olur...