Veee, Mart ayı! Zaman ne hızlı geçiyor değil mi? Sahura kalkmışken unutmadan bölümü hazırlayayım dedim.
Lise arkadaşları gerçekten olağanüstü hisler bırakıyor insana, Ada'nın da bu hissi yaşaması çok mutlu etti beni. ( evt ben yazmadım çünkü onu)
Lafın kısası, yine çok eğlendiğim bir bölüm oldu. Şimdiden iyi okumalar!!!
"Erdeeeem! Dikkat et!"
"Ya bu çocuk niye dönme dolaptan sarkıyor Allah'ım?"
"KUSACAĞIM ADAAAĞ"
"O dönme dolap değil ki Uraz!"
Hep beraber lunaparka geleli yarım saat olmamıştı. Uraz beklenmedik bir biçimde benden bile çok çocuklaşarak neredeyse tüm aletlere bilet almıştı. Ve Erdem'i ismini bilmediğim çok hızla dönen aleti dönme dolap diye kandırıp bindirmişti.
"Bir şeyler yapalım Çağrı," dedim tedirgince. Erdem'in hâli hiç iyi gözükmüyordu çünkü.
"Tamam şimdi durur zaten oldu baya bineli."
Dediği gibi de oldu. 10 dakikayı bulmadan oyuncak durduğunda Erdemi vagondan biz çıkarmak zorunda kalmıştık. İndiği gibi de bir çöpe kusmuştu. Yüzümü buruşturup başka tarafa baktım.
Erdem'e bir ayran alıp maceramıza onsuz devam etmek için bu sefer hız treninin önünde durmuştuk. Sıranın bize gelmesini beklerken Çağrı'nın koluna yapışmış küçük çocukmuş gibi içimde biriken heyecanı bastırmaya çalışıyordum. Bu hız trenine ilk binişim değildi ama Çağrı ile olmak ayrı bir deneyimdi.
Tüm tren boşaldığında ilk sırada olduğumuzdan önce biz geçtik. "Çağrı en öne oturalım mıı orada kamera var bizi çekerler."
Gerçi cevabını dinlemeden çoktan yerleşmiştik ama kibarlık kibarlıktı. Heyecandan titreyen ellerimle kemerimi bağladığımda Çağrı'nın da bağladığından emin oldum.
Aletin çalışmasını beklerken arkamıza oturan Uraza dönüp gülümsedim. Yanındaki kızla konuşmasını kesip bana gülümsediğinde önüme döndüm. Sesi soluğu çıkmayan Çağrı'ya baktığımda tedirgince dizini salladığını gördüm.
O sırada tren yavaş yavaş hareketlenmişti. "Çağrı," dedim. "Korkmuyorsun ya?"
Bana yandan bir bakış atıp "Korkuyorum desem beni boşar mısın?" dedi. Kocaman bir kahkaha attım. "Önce evleneyim sonra bakarım."
Ama sanırım cidden korkuyordu. Dibine kadar girip kolumu kolundan geçirdiğimde biraz olsun rahatlayıp eğlensin istiyordum. Tren yavaşça tırmandığı yokuşu büyük bir hızla inmeye başladığında ağzımda kaçan çığlığa ben bile engel olamamıştım.
Sıcak bir rüzgar yüzüme yüzüme esiyor saçlarımı havalandırıyordu. Boynuma doğru kayan bir şey hissedip Çağrı'ya döndüğümde başını sineme sakladığını gördüm. Tren hızlandığında kahkaha atmaya başladım. Arkadan gelen çığlıklardan Uraz'ın sesini çıkarıyordum. Ama hâlâ Çağrı'dan tepki gelmiyordu.
"Çağrı," diye bağırdım. "Ses ver bebeğim."
"Çok güzel kokuyorsun." Diye bağırmasını beklemediğimden bir anda donup kaldım. O sırada fark ettim boynumdan derin derin nefesler aldığını. Utandığımdan ellerimi demirliklerden kaldırıp yanaklarıma koydum. Ve kamerayla göz göze geldiğimde otuziki diş sırıtıp zorla da olsa Çağrı'nın kafasını sinemden çıkardım. Beraber tren durana kadar saçma pozlar vererek ne hızı ne yüksekliği unutmuş gidiyorduk. Bir ara ters döndüğümüzde Çağrı ana bacı sövüyordu ama orada bile ben havalanmış saçlarımızla nasıl çıktığımızı düşünüyordum. Sonunda alet durduğunda yine ilk biz ayaklanıp çıkmıştık.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Adalaşan Çağrılar
Teen FictionAşk yaz ayında portakal yemek mi yoksa kış ayında denize girmek mi? Aşk bir delilik mi yoksa aklın başına gelmiş hali mi? Yaşamak peki? Nefes alıp vermek mi yoksa verdiğini almak mı? Her verilen geri alınır mı, Öyle olsa kalbim hâlâ sende kalır mı...