2-) Portakallı Parlatıcı?

33 14 53
                                    

Temmuzun 23'ünden tekrar selam! (Bu satırı 4 Temmuz 14. 07'de yazıyorum)

Bir düzene koymak amacıyla artık her ayın 23'ü burada olacağım inşallah. Bu bölüm bin beş yüz kelime kadar ve çok sevdiğim bir bölüm. Gerçi öyle güzel sahneler var ki hepsine aşığım!

Ve siz bu bölümü okurken ben Adalaşan Çağrılar'ın finaline başladım bile. Fakat final bölümünün son kısmını ben üniversite sınavından çıktıktan sonra yazmayı düşünüyorum. Bunun sebebini aylar geçip siz bölümlerdeki anlamı öğrenince kavrayacaksınız.

By the way, ben wattpadte kitap okurken yazarların bu kısmını okumayı hiç sevmezdim ama yazmak güzelmiş.

Neyse neyse, size iyi okumalar ve kucak dolusu öpücükler!







Okula hazırlanmaktan nefret ediyorum. Sabaha kadar bitmeyen performans ödevini yapmıştım ve gözlerim kapanmak için benimle savaşıyordu. Uyurdum. Ve bugün okula gitmezdim. Eğer annem evde altın günü yapmasaydı. Korna basan servise pencerenin altından orta parmak çektim. Bu alışkanlığımı bırakmalıydım. Siyah dar kotumun altına yine siyah spor ayakkabıları geçirip çantamın kolumdan aşağıya kaydığını görmezden gelerek servise bindim.

Kimseyle göz teması kurmadan neredeyse tapuladığım önden üçüncü sıra cam kenarına doğru ilerledim ve oturup kulaklığımı kulağıma taktım. Müzik çalarda senelerdir dinlediğim Madonna'nın beautiful killer şarkısını açtım ve dün geceyi düşünüp kıkırdadım.

Okula telefon getirmek yasaktı ve bu yasağı dinleyen bir tek ben olabilirdim. Enayilik.

Okulun kırık beyaz duvarlarına selam verip merdivenlerden yukarı çıkmaya başladım. On birinci sınıfa gidiyordum. Küçük müydüm? Bence yeterince büyümüştüm.

Şarkının You can call my name and I'll be a around. kısmını mırıldanarak sınıfıma girdim.

"Maybe I'll let you shoot me down." En arka cam kenarı sırama çantamı fırlatıp tekrar aşağı inerek kantine girdim. Bir kere de şaşırtın be abi.

Ramazanda pide sırası gibi kuyruk oluşturmuş sıraya girmek yerine kantinin arka kapısını açtım ve domates doğrayan Şengül Ablaya selam verdim. Hakan abi diğerleriyle ilgilenirken kendime kahve hazırlayıp kolay gelsin diyerek çıktım. Sınıfa çıkmadan aklıma bugün yer değişikliği yapılacağı geldi ve buna sebep olan şahıslara küfür savurdum.

Rehberlik hocamız, Yakut Hoca, aslında beni çok severdi. Yani ben öyle düşünürdüm. Eğer beni en arkadan orta ikinci sıraya kaldırmasaydı onun gelmişine geçmişine sövmeyecek kadar severdim.

Cidden ortada oturanlara acıyorum. Tam kafamda floresan yanıyor. Kafamı sıraya koydum ve ellerimi yastık olarak kullandım. Ders coğrafyaydı ve hocayı sevmezdim. Evde çalışırım deyip bir güzel yattım. Büyük bir gürültüyle gözlerimi açtığımda yanımdaki kız bağırarak konuşuyordu. Sanırım kendisi okulun ayaklı gazetesiydi. Bana döndü ve heyecanla üst sınıfa çoook çok çok yakışıklı üç erkek geldiğini söyledi. Boş gözlerle ona bakmamı umursamadan anlatmaya devam ederken sırada kalktım ve bahçeye çıktım.

İki dakikaya başım şişmişti. Bana ne okula gelen playboylardan?

Güneşin iki dakika yüzümüze vurmasını istesek bile 20 saniyelik teneffüs hiç yardımcı olmuyordu. Söylenerek okula girdim. Uykusuzken ağzım durmazdı.

Dersin tarih olduğunu öğrendiğimde bu sefer saçlarımı önüme alarak sıraya uzandım. Hoca uyuyan öğrencileri severdi. Bizi gördüğünde gülümser ve sonuçta ülkenin tefecilere de ihtiyacı var derdi. Canım hocam.

Adalaşan ÇağrılarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin